menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Faiz Yasağının Hikmeti

9 0
08.05.2025

İslamiyet Fıtrî bir din olduğu için insanların çalışıp kazanmalarını, ihtiyaçları doğrultusunda harcama yapmalarını tabii karşılamakla birlikte bu konularda bazı temel ölçü ve ilkeler getirmek suretiyle haksızlık ve su-i istimalleri engellemek istemiştir. Hatta İslam’da kazanç elde etme, mülk edime tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin meşru yoldan çalışıp kazanması ibadet ve cihad ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir. Ancak İslam’da aslî ve tabii kazanç yolu emektir. Miras vasiyet, zekât, nafaka ve hibe gibi istisnaî yollarla kazanılan mallar da başlangıcı itibariyle emeğe dayalı kazançlar kabul edilmiştir.[1]

Hz. Peygamber (s) bir hadisinde (ما كَسَبَ الرجُلُ كَسْبًا أَطْيَبَ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ) “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey kazanmamıştır[2] buyurarak emeğin kutsallığına ve helal kazanca işaret etmektedir. İslamiyet, herhangi bir zarara veya mağduriyete yol açmayan insan ilişkilerine, düzgün bir çizgide seyreden hukuki ve ticari hayata kural olarak müdahale etmemiş, sadece yanlış ve haksız uygulamalar ve kazançlar konusunda insanları uyarmış, bu yönde bazı sınırlama ve kısıtlamalar getirmiştir. İslam’ın temel ilkelerinden birisi olan faiz yasağı da bu kapsamdadır.

Faizin karşılığı Arapçada “riba”dır. Riba lügatte, “herhangi bir şeydeki artışı ve fazlalığı” ifade eder. Terim olarak ise riba, “borç verilen bir parayı belli bir süre sonunda belirli bir fazlalıkla geri almanın ve bu şekilde alınan fazlalığın” genel adıdır. Faiz ise taşan ve kabaran anlamlarına gelmektedir. Türkçede faiz kelimesi riba ile eş anlamlı olarak kullanılır.

İslamiyet servetin atıl bırakılmamasını, üretim ve yatırım dışında tutulmamasını istemiş ve faiz ortamının doğuşunu engelleyici bazı tedbirler almıştır. Temel üretim faktörü olarak emeği esas aldığı için, sermayenin risk ve zarara katlanmadan tek başına kazanç aracı olması önlenmiştir. Zira bu riskin minimize edildiği faiz ortamı, para ve sermayenin giderek belli zümrelerin elinde toplanmasına, sonuçta insanların sınıflara ayrılmasına ve büyük bir kesimin de mağduriyetine yol açacaktır. İslamiyet, yardımlaşma ve sosyal dayanışma ilkesi olarak, emek ve sermeyenin birlikte üretime ve yatırıma yönelmesi gibi prensiplerle topluma ahlakî bir anlayışı egemen kılmış, nimetleri ve külfetleri dengeli bir şekilde topluma yaymayı hedeflemiştir.

Kur’an-ı Kerim faizle zekâtı ve Allah yolunda infakı karşılaştırarak, zekât ve infakın değerli ve kalıcı, faizin ise değersiz ve bereketsiz olduğunu bildirmektedir. Faizin yer aldığı ilk sure olan ve Mekke’de nazil olan Rum suresinde Allah şöyle buyuruyor: (وَمَا آتَيْتُم مِّن رِّبًا لِّيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِندَ اللَّهِ وَمَا آتَيْتُم مِّن زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ)“Başka insanların mal varlığı sayesinde artsın diye faiz karşılığı verdikleriniz asla Allah katında size artış sağlamaz. Bir de Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz arındırıcı malî yükümlülük vardır. İşte........

© Risale Haber