Erzurumlu Çavuş Hoca
Asıl adı Çavuş değil, Cavid… Çavuş onun lakabıydı. Askerlikte çavuş rütbesindeydi, lakabı da bundan almıştı. O kadar saf, o kadar temiz yürekli, cihad ruhu da o kadar kuvvetliydi ki, koca bir küffar ordusuna karşı tek başına çıkabilirdi. Lise mezunu olarak Erzurum’un Horasan ilçesinden askere alınmış ve askerde çavuş rütbesine yükselmişti. Askerden sonra PTT’de memurluğa başlamış, ardından Erzurum Üniversitesi İslamî ilimler Fakültesi’ni kazanmıştı. Ben de aynı Fakültede okuyordum ve ondan bir iki sınıf öndeydim. Kendisiyle yakın arkadaşlığım oldu.
Çavuş Hoca askerliği, resmi ve ruhsuz bir vazife şeklinde görmüyordu. Askerlik hizmetine bir peygamber ocağı nazarıyla baktığı için lahutî bir coşku ve heyecanla asker olmuştu. Hele o zamanlar on binlerce haşere, mübarek vatan toprağının altında yuva yapmışken askerlik hizmeti aşkla yapılmaz mıydı? Askerliği anlamsız ve fuzuli görenlerin aksine Çavuş Hoca askerlikte anlamsız gibi görünen bazı emir ve yasakların, askere itaat sırrını öğretmek için yapıldığını biliyordu. Bu yüzden herkes gibi Çavuş’un da çok sayıda askerlik hatırları vardı. Zaman zaman bu hatırları bize anlatırdı.
Bir hatırasını kendisi şöyle anlatmıştı:
“Bir gün komutan bir toplantı yaptı ve derse başladı. Derste askerlikle ilgili bazı konuları anlattıktan sonra sıra soru sormaya gelmişti. Komutan elini kaldırdı ve: ‘Gözlüklü… Gözlüklü…’ dedi. Ben de gözlüklüydüm, fakat benden başka gözlüklü var mı diye etrafıma baktım. Meğerse benden başka gözlüklü yokmuş. Benim etrafıma baktığımı görünce komutan, ‘Gözlüklü kendini arıyor. Evet, sen Gözlüklü… Kalk bakayım, sana bir soru soracağım’’ dedi. Komutanın beni kast ettiğini anladım, ancak bir an ürperdim ve buz gibi donuverdiğimi, adeta çenemin kilitlendiğini hissettim. Çünkü ilk defa bir komutanın sorusuna cevap verecektim. Heyecanlandım ama nihayet toparlanıp ayağa kalktım… Komutan soruyu sordu. Ben de cevabını tam olarak verdim ve komutan tarafından takdir edildim. Bu olay, çavuş olma sürecimin başlangıcı oldu.”
Çavuş Hoca sadece askerlik hatıralarını değil, Risale-i Nurları nasıl tanıdığını da anlatıyordu. Gerçekten Risale-i Nurları tanıma serüveninde başından çok ilginç bir hikâye geçmişti. Kendisi anlatıyor:
“Sigara içmediğim için sigara içen arkadaşlarla bir araya geldiğimde onlara, ‘Ya bu zıkkımı içmeyin, yazık değil mi? Hem........© Risale Haber
