Risale-i Nur Talebeleri Arasında Kardeşlik ve Hatır Gözetmenin Lüzumu ve Aksi Haldeki Manzara
Risale-i Nur yalnızca bir ilimî, fîkrî kitap değil, aynı zamanda bir cemaatin ve Müslümanların mektebine, bir manevî hizmetine verilen isimdir. Bu hizmeti omuzlayan talebeler, yalnız lisanıyla değil, kalbi de hâliyle de hakikatleri paylaşırlar. Bu birlikteliğin esası da uhuvvet ve hatır gözetmektir.
Bediüzzaman Said Nursî, Nur talebelerinin aralarındaki hukuka dair defalarca uyarılarda bulunmuş; bu birlikteliğin sırrını ihlâs, sadakat ve tesanüd olarak tanımlamıştır. 2005’te Uhuvvet, Muhabbet, İttihad ve Tesânüt bahislerini derlemeye niyet ettim. Beş sene külliyatı bu nazarla okudum mehazlari topladım ve karşıma 600 sayfa kadar bir çalışma çıktı. Sonra kanaat getirdim ki, üstad hizmette en çok bu mevzular üzerinde duruyor.
Risale-i Nur talebesinin en büyük hassasiyeti, kardeşinin kalbine ilişmemektir. Zira iman gözüyle bakan biri için her mü’min kalbi mukaddestir. Nur talebesi sert ve kaba olmamalıdır zaten. Hizmetini nazikane yapmalıdır.
“Şefkati olan, kimseyi tahkir ve tezlil etmez.”[1]
Bir mü’mine kin ve adâvet etmek, kalbinde buğz taşımak, mü’minin kalbinde hürmetkârâne saklı olan îmânına karşı bir istihfâf hükmüne geçer. Onun kalbini görmediğimiz için belki zanna kapılıp yanlış davranabiliriz.
“İmanın zıddı olan nifakın da üç hâssası vardır:
1- Zillettir.
2- İfsâdâta meyletmektir.
3- Başkaları tahkir etmekle gururlanıp zevk almaktır.”[2]
Nitekim bu davranışlara baktığımızda Müminde olmaması gereken davranışlardır.
Bu bakış açısı, sadece genel mü’min kardeşliğini değil, özellikle aynı dairede hizmet eden Nur talebelerinin münasebetlerini düzenler. Aynı gaye uğruna yürüyenlerin gönül bağı, maddî bağlardan daha kuvvetlidir. Çünkü ortak değerler insanı birleştirir.
Üstad Hazretleri, Nur talebeleri arasındaki tesanüdü bedenin uzuvlarına benzetir. Göz ile elin kavgası nasıl bedene zarar verirse, talebeler arasındaki kırgınlık da hizmeti yaralar:
“İnsanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.”[3]
İki el, birbirine muaraza etse o bedenin zararıdır. Mesela bazen ellerde his kaybı oluyor felç gibi o zaman vücudun dengesi bozuluyor. İki göz, birbirine hased etse o vücudu âmâ eder. Şaşılık veya görme kaybı gibi.
Bu nedenle Nur talebesi, kardeşinin kusurunu büyütmek değil, setretmekle mükelleftir. Affedici, anlayışlı ve müşfik olmalıdır. Hatır kıran değil, hatır tutan olmalıdır. Nurcu zaten kusur sayıp döken, açık arayan birisi olamaz. Eğer yapıyorsa nurlardan dersini alamamış nasipsiz kalmıştır o kişi.
Bediüzzaman, hizmetin selameti için şu tavsiyede bulunur:
-“Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar........© Risale Haber
