menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kader, İlâhî İlimdir, Kazâ İlâhi İradedir

9 0
09.12.2025

Kader, iradeyi yok eder mi?-2

Kader, İlâhî İlimdir; Kazâ İlâhi İradedir

4. Vecih: Kader, ilim nev'indendir. İlim, malûma tâbidir. Yani, nasıl olacak, öyle taallûk ediyor. Yoksa, malûm, ilme tâbi değil. Yani, ilim desâtiri, malûmu, haricî vücut noktasında idare etmek için esas değil. Çünkü, malûmun zâtı ve vücud-u haricîsi, iradeye bakar ve kudrete istinad eder.

Hem ezel, mazi silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mazi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misaldir. Öyle ise, daire-i mümkinat içinde uzanıp giden zamanın mazi tarafında bir uç tahayyül edip, ona " Ezel " deyip, o ezel ilmine, eşyanın tertiple girmesini ve kendisini onun haricinde tevehhüm etmesi, ona göre muhakeme etmek hakikat değildir.

Şu sırrın keşfi için şu misale bak: Senin elinde bir âyine bulunsa, sağ tarafındaki mesafe mazi, sol tarafındaki mesafe müstakbel farz edilse, o âyine yalnız mukabilini tutar. Sonra o iki tarafı bir tertiple tutar, çoğunu tutamaz. O âyine ne kadar aşağı ise, o kadar az görür. Fakat o âyine ile yükseğe çıktıkça, o âyinenin mukabil dairesi genişlenir. Git gide, bütün iki taraf mesafeyi birden, bir anda tutar. İşte, şu âyine, şu vaziyette, onun irtisamında, o mesafelerde cereyan eden hâlât birbirine mukaddem, muahhar, muvafık, muhalif denilmez.

İşte, kader, ilm-i ezelîden olduğu için; ilm-i ezelî, hadisin tabiriyle, manzar-ı âlâdan, ezelden ebede kadar herşey, olmuş ve olacak, birden tutar, ihata eder bir makam-ı âlâdadır. Biz ve muhakemâtımız onun haricinde olamaz ki, mazi mesafesinde bir âyine tarzında olsun.

İlim, maluma tâbidir. Mâlum, bilinen demektir. Bu durum, irade sahibi olanlarda geçerli… İrade sahibi olmayanlarda mâlûm ilme tabidir; ilmin çizdiği kalıplar, malumu teşkil eder. Malum denilen cansız ve canlılar, o kalıba göre hareket ederler. “Küllün ya’melu alâ şâkiletih” (Her şey kendi şekillendirici manevi kalıbına göre amel eder) âyeti bu meseleyi ifade eder. Bu, irade sahibi olmayanlar için geçerli… İnsanlara geldiğinde insanlar için 2 durum var:

a) Mutlak Tevhid ile kendini İlâhî İrade’ye teslim eden kişiler, kâinattaki umumi nizama ve akışa kendi iradelerini teslim ederler. Fakat bunu ilim ve irade eşliğinde yaparlar. Kendi hayatlarında İlâhî İrade ve İlmin Takdiri’nin görünmesini isterler. Onlarda İmam-ı Mübîn, zaman içinde Kitab-ı Mübin haline gelir. Hayatları, yaşayan bir vahiy olur. Sıffın Savaşı’nda mızraklara takılan Kur’an sayfaları ile savaşı durdurma hilesine başvuran karşı tarafa doğru söylenen Hz. Ali’nin “Ben, Kur’an-ı nâtıkım (konuşan Kur’anım)” sözü bu manadadır. Kader’den gelen her şeye râzı olmak Onda bir karakter olduğu için Hz. Ali’ye (KV) “Murteza” lakabı verilmiştir.

b) Kendindeki akıl, zihin ve iradeye tabi olarak kâinattaki nizama ve genetik yapısına zıt giderek yaşamaya çalışan kişiler… Bunlarda ilim, malumun tercihlerine göre tahakkuk ediyor. Burada görünen ve diğer insanlara yansıyan ise, kişinin cam misali düşünceleri ve karanlık duyguları… Oysa ilk durumda kulda görünen ise, elmas gibi ışıldayan düşünceler ve güneş gibi sıcak duygulardır. Kul, İlâhî ilim ve iradeyi gösteren ve yansıtan bir hal sergiler. Fakat bunu bilinçli olarak yapar.

Herhangi bir sıfat noktasında 3 hal var: Fâil-Fiil-Mef’ul… Yani fiili ve eylemi yapan, fiil ve eylem, fiil ve eylemden etkilenen ve ona tabi olan… Kudret sıfatı noktasında Kadir, fâil;........

© Risale Haber