Göz, Akıl ve Kalp Kudretin Âyinesi ve İki Yönlü Görüş
Bismillah
Göz, bir elektrik ağı gibi çalışan muazzam bir sistemdir.
Her an, her yönden gelen sayısız ışık dalgası gözde toplanır; farklı hücrelerde farklı etkiler meydana gelir.
Bu etkiler, elektriksel sinyallere dönüştürülür ve görme siniri aracılığıyla beyne iletilir.
Göz, ruh için bir pencere; optik sinirler ise bu pencerenin ışığını akla taşıyan iletkenlerdir.
Akıl bu sinyalleri çözümler, ruh ise o çözümdeki manayı seyreder.
Böylece maddî bir ışık, manevî bir idrake dönüşür.
“Göz bir hâssedir ki, ruh bu âlemi o pencereyle seyreder.” Sözler
Bu cihetle Göz bir âyinedir; gelen ışığı yansıtır. Akıl bir mercektir; o yansımayı mânâya dönüştürerek ruhun o mânâyı temaşa sını sağlar.
Göz deki bu farkındalık ile Risale i nurdan birkaç mehaza bakalım;
“Demek hüsün ve cemal, görmek ve görünmek ister. Görmek, görünmek ise; müştak seyirci, mütehayyir istihsan edicilerin vücudunu ister. Hüsün ve cemal, ebedî sermedî olduğundan müştakların devam-ı vücudlarını ister.” (Sözler 69.sh - Risale-i Nur)
“Hem hiç mümkün olur mu ki; nihayet derecede bir hüsn-ü zâtî sahibi, cemalinin mehasinini ve hüsnünün letaifini âyinelerde görmek ve göstermek istemesin!” (Sözler 61.sh - Risale-i Nur)
Mehazlardaki, görmek istemesi sırrınca;
İkinci Şua risalesinde herseyin âyinedarlik ve intisab cihetiyle kıymet aldıklarını ifade eder.
Âyinedarlık ve intisab ciheti ile bakıldığında, ışığın hücrelere dağıtıldığı merkez, gelen verileri adeta bir sinema sahnesi gibi ardışık fotoğraf kümelerine dönüştürür.
Bu dönüşümle, ruhun temaşasına bir mekân açılır; madde, manaya ayna olur.
Görmek ve görünmek hakikatte yalnız Zât-ı Akdes’e mahsustur.
İnsan ise bu İlâhî fiilden ancak sırr-ı vahdet cihetiyle nasiblenir.
Çünkü sırr-ı tevhid ile Allah’ın görmek ve görünmek istemesi, sırr-ı vahdet ile insanda tecellî eder;
insan kendi görmesinde O’nun Basîr ismini, kendi görünmesinde ise Mübîn ismini fark eder.
“sırr-ı vahdet”, abdin kendi varlığını bağımsız değil, İlahi fiillerin yansıma alanı olarak fark etmesidir.
Yani insan, kendi görmesini “kendi fiili” değil, Cemîl-i Mutlak’ın aynadaki tecellîsi olarak idrak ettiğinde “sırr-ı vahdet” ile Kemal ve kıymet alır.
Bunu bir misal ile pekiştirmeye çalışalım. Bir fabrikada üretilen tek bir araba, o fabrikanın varlığını tam manasıyla ispat edemeyebilir; fakat seri üretim, düzenli tekrar ve aynı nizam, o fabrikanın birliğine açık bir delildir. Aynı şekilde, tevhid, bu düzeni akılla görmek ister; vahdet ise bu düzen içinde görünmek ister.”
Göz de bu hakikatin bir aynasıdır:
Evvelinde izah ettiğimiz gibi Işık, her yönden göze gelir; gözdeki mercek o ışığı tek bir odakta toplar.
Bu toplama (fokuslanma) hareketi tevhidin fiziksel karşılığı gibidir. Dağınık ışıkları birleştirip “bir görüntü” hâline getirir.
Ama o görüntünün içinde binlerce detay, renk ve suret vardır; bu çokluk içinde bir nizam bulunur.
“Bir”den........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein