Almanya’nın Krizleri ve İmkânları
Almanya tarihi bir eşikte: Klasik güvenli liman stratejisinden, yüksek riskli ama yüksek getirili bir dönüşüm projesine geçiyor. Bu yolculukta siyasi kararlılık, toplumsal destek, ekonomik yenilik ve uluslararası dayanışma kadar, akıllı ve esnek yönetim de belirleyici olacak.
- AYDIN ENES SAYDANLIOĞLU
- 14 Ağustos 2025
2025 yılı Almanya’da belki de son 50 yılın en sarsıcı ve yenilikçi siyasi, ekonomik ve toplumsal değişimlerine sahne oldu. Ülke, küresel rekabet baskısı, demografik dönüşüm, enerji krizi, güvenlik kaygıları ve siyasi kutuplaşma sarmalında, bugüne kadar uyguladığı neredeyse tüm geleneksel kuralları, sınırları ve alışkanlıkları sorgulamak zorunda kaldı. Bu değişimin merkezinde, Almanya’nın kendi içindeki liderlik kavgası, toplumsal dönüşüm arayışı, küresel dengelerde rol arayışı ve bunlara karşı verilen siyasi mücadeleler var.
Seçimlerin hemen ardından kurulan, yeni şansölye Friedrich Merz liderliğindeki CDU/CSU-SPD koalisyon hükümeti, aslında toplumun değişen taleplerine cevap verme, ekonomik durgunluğu aşma ve Almanya’yı yeniden Avrupa’nın inovasyon ve güvenlik merkezi yapma iddiası taşıyordu. Ancak iktidara gelir gelmez hükümet kendini yapısal krizlerin ortasında buldu. Özellikle yaşlanan nüfusun işgücü üzerindeki baskısı, endüstrinin yeni teknolojilere adapte olma zorunluluğu, Ukrayna savaşıyla gelen güvenlik tehdidi ve AB ile ABD arasındaki ticari çekişmeler, yeni hükümeti tarihi kararlar almaya itti.
Bu kararların başında, Almanya’nın uzun yıllar kutsal bir tabu gibi koruduğu “borç freni”nin esnetilmesi ve tarihin en büyük kamu borçlanmasının ilanı vardı. Hükümet, hem devletin kısa vadeli finansman açıklarını kapatmak hem de uzun vadeli dijitalleşme, altyapı, yeşil enerji ve savunma yatırımlarını hayata geçirmek için SPD’nin de tazyikiyle 2025 yılı bütçesinde 81,78 milyar euro borçlanmaya gitti. Takip eden aylarda ise, 2029’a kadar toplam 500 milyar euro yeni borcun klasik bütçeye ekleneceği, ayrıca 12 yıllık “Altyapı ve İklim Fonu” ile 500 milyar euro daha harcanacağı kararlaştırıldı. Sonuç olarak Almanya, 1 trilyon euroya yaklaşan ve 2037’ye kadar topluma ve ekonomiye yön verecek devasa bir borç yükünü üstlenmiş oldu.
Bu süreçte alınan kararlar, sadece ekonomik veya teknik tartışmalarla sınırlı kalmadı. Almanya’nın siyasi kimliği ve toplumsal hafızası de ciddi bir sınavdan geçti. Seçim döneminde kamuoyuna mali disiplin ve klasik merkez sağ söylemiyle yaklaşan Friedrich Merz, hükümet kurulduktan sonra keskin bir dönüş yaparak, büyük borçlanmayı savunmak zorunda kaldı. Bu, hem CDU/CSU’nun kendi içinde hem de toplum genelinde ciddi tartışmalar yarattı. SPD tek koalisyon partneri imkânı olması sebebiyle, sosyal harcamaların artırılması ve düşük gelirli kesimlerin desteklenmesi için masada güçlü bir pozisyon elde etti. Yeşiller anayasa değişikliği konusunda, yenilenebilir enerji, iklim yatırımları ve dijitalleşme fonlarının genişletilmesi koşuluyla, hükümete kritik bir destek verdi. Koalisyon görüşmeleri sırasında, partiler arasında zaman zaman yoğun bir güç savaşı ve kamuoyuna yansımayan stratejik........
© Perspektif
