menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Demokratik Durgunluk

18 6
14.08.2025

Küresel ölçekte demokrasinin karşı karşıya olduğu durgunluk, sadece sistemsel eksikliklerden ya da dış müdahalelerden kaynaklanmıyor. Aynı zamanda demokratik tahayyülün zayıflamasından, yurttaşların demokrasiden umudunu kesmesinden ve çıkar odaklı aktör söylemlerinin norm haline gelmesinden de besleniyor.

Son yıllarda sıklıkla tartışılan konulardan birisi de demokrasi, demokratik işleyiş ve bu alanda ortaya çıkan sorunlar. Uygulama süreçlerine ilişkin ortaya çıkan kimi istifhamlar nedeniyle kaygılar artıyor ve bu “demokratik durgunluk” olarak adlandırılıyor. Kaygıların aşırıya kaçtığı düşünülse de, veriler demokrasinin tamamen ortadan kalkmadığını gösteriyor. Mesela, Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü verilerine göre, dünya genelinde 120 ülkede, farklılıklara rağmen, demokratik sistem var.

Öte yandan, sonuçlarından bağımsız olarak, seçimlerin düzenli olarak yapıldığı görülüyor. Mesela 2024 yılında, dünya genelinde 77 ülkede seçim yapıldı. Seçim sıklığına rağmen demokratik işleyişin kalitesi konusunda sorunlar olduğu açık. Ortaya çıkan durumu izah etmek için kullanılan “demokratik durgunluk”, “demokratik gerileme” veya “demokratik konsolidasyon krizi” gibi kavramlar birbirine yakın anlamlar taşıyor. Burada, durgunluk kavramı üzerinden siyasal sistemin otoriterleşmediği, ancak siyasetin reformist özelliğinde sorun oluştuğu, yenilik üretemediği, toplumsal dinamizmin zayıfladığı ve siyaseti etkileme kapasitesinin azaldığına dikkat çekiliyor.

Demokratik Durgunluk

Öncelikle şunu ifade edelim, demokratik durgunluk, bir ülkenin demokratik sisteminde ne ilerleme ne gerileme yaşanması halidir. Başka bir ifadeyle, demokrasinin belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra yenilikçi, reformist karakterini yitirmesi ve içe kapanmacı reflekslerin sonucu olarak sabit bir düzeyde kalmasını ifade ediyor. Demokrasiye ilişkin kaygılara, istifhamlara, sorunlara rağmen, halkın iradesini oy aracılığıyla ortaya koyması ve seçimler aracılığıyla hükümeti belirleme yetkisinin olması, demokrasinin hâlâ en iyi yönetim modeli olduğunu teyit ediyor. Ancak mesele, biçimsel demokrasi araçlarının (seçim, parlamento, medya) varlığına rağmen, mevcut uygulamalarla bu araçların etkilerinin zayıflaması olarak ifade ediliyor.

O zaman yapılması gereken, demokratik durgunluğun nedenlerini tartışmak, somutlaştırmak ve durgunluğu etkileyen faktörleri konuşmak olmalı. Çünkü sadece durgunluğa vurgu yapıp ‘sızlanmak’ sorunu çözmüyor. Bu arada, durgunluğa neden olan faktörlerin, kişilerin siyasal pozisyonlarına göre değişebileceği açık. Ancak geleceğe ilişkin somut önerilerde bulunabilmek için konuyu etkileyen unsurları somutlaştırmakta fayda var. Dolayısıyla iç ve dış nedenler diye iki temel başlık önümüze çıkmaktadır.

Demokratik Durgunluğun İç Nedenleri

Demokratik durgunluğa ilişkin iç nedenleri altı ayrı başlıkta toplayabiliriz. İlki, reformlara kapalı siyasal sistem. Demokratik kurumlar varlığını sürdürse de, siyasal sistemin yeniliklere kapalı ve reformlara isteksiz olması ciddi bir sorundur. Reformlar riskli görülmekte, ertelenmekte ya da hiç gündeme alınmamaktadır. Bu da sistemin kendini güncelleyememesine yol açmaktadır.

İkincisi, artan siyasi kutuplaşma ve kimlik siyaseti. Siyasi aktörler arasındaki kutuplaşma, sertleşen siyasal dil ve zayıflayan diyalog ortamı, uzlaşma kültürünü ortadan kaldırmaktadır. Bu, yalnızca partiler arasında değil, toplum içinde de diyaloğu zayıflatmaktadır. Ortak kamusal değerler yerine kimlik siyasetinin ön plana çıkması toplumsal kutuplaşmayı derinleştirirken, demokratik reformların toplumsal desteğini de zayıflatmaktadır. Yeni medya mecraları ve özellikle sokak röportajları gibi içerikler bu kutuplaşmayı daha da körükleyebilmektedir.

Üçüncüsü, geleneksel partilerin halktan kopması. Merkez ve geleneksel partilerin halkla temaslarını yitirmeleri, toplumsal talepleri duyma konusunda sorun yaşamaları ve etkinliklere odaklanmaları. Bu tür yapıların ‘siyasal faaliyetleri’ giderek içi boş sembolik etkinliklere dönüşmekte. Bu durum hem halkın siyasal sürece katılımını zayıflatmakta hem de partilerin temsil gücünü azaltmaktadır.

Dördüncüsü, ekonomik eşitsizlik ve umutsuzluk. Gelir adaletsizliği, özellikle orta ve alt gelir gruplarında ciddi bir geçim sıkıntısına yol açmaktadır. Ailesini geçindirme derdine düşen insanların siyasal sürece ilgisini azaltmaktadır. Ekonomik sıkıntı yalnızca maddi olmamakta, geleceğe dair umudu da zedelemekte, demokratik sistemin taşıdığı güven ve anlamı erozyona uğratmaktadır. Halbuki ülkenin geleceği açısından, siyaset kurumunun dikkat etmesi gereken bu umudu diri tutmaktır.

Beşincisi, dijital dezenformasyon. Dijital medyada yayılan yanlış bilgiler, halkın bilgiye sağlıklı erişimini engellemekte ve demokratik bilinç üzerinde olumsuz etkiler........

© Perspektif