menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

GAZETECİ OLMANIN GÜZELLİĞİ VE MUZAFFER KESKİNER

11 0
28.06.2025

1977’li yıllar…
Lise bitmiş, üniversite sonuçlarını dört gözle bekliyorum.
Silivri Çanta Köyü’nde harman zamanı.
Buğdayları, arpaları, yulafları biçmiş, büyük lodalar oluşturmuş,
Batos’la taneleri çıkarıyoruz.
Köyümüzün o zamanki köy korucusu rahmetli Yusuf Abinin postacılık görevi de vardı.
Elinde bir zarf ile harman yerine geldi.
Bu benim üniversite sınav sonucumdu.
O zamanki Ankara İTİA Gazetecilik Yüksek Okulu,
şimdiki İletişim Fakültesi’nin
Radyo Televizyon bölümünü kazanmıştım.
Zaten üç tercihim vardı:
Ankara, İstanbul ve İzmir gazetecilik.
Yedi kardeştik ve evin en küçük çocuğu bendim.
En küçük olunca sevilme oranı da daha fazla oluyor,
dövülme oranı da.
Ağabeylerimin arada hırpalaması hariç,
babamın KORUYUCU gölgesi hep üzerimdeydi.
İmdada hemen yetişir,
ağabeylerimin elinden alırdı.
Onların zulmünden beni korurdu.

Köy ortamı, rahmetli babam Recep Öncü’nün gazeteciliğin
ne olduğu konusunda bir fikri yoktu.
En küçük olduğum için de beni öyle uzaklara göndermeye gönlü pek elvermiyordu.
Bana döndü:
“Oğlum bak, tarla, bağ, bahçe, çift çubuk,
traktörler, bir sürü koyun, inek; burada her şeyin var.
Ne işin var gazetecilikte? Senin gazete satarak kazanacağın para
iki üç çuval patates parası.” diye sitem etti.

Sonrasında,
aradan yıllar geçti, okul bitti ve 1981 yılında Tercüman gazetesinde,
Hüsamettin Cindoruk, rahmetliler Vedat Zeydanlı ve de Rauf Tamer’in inayetiyle
Tercüman Gazetesi’nde mesleğe ilk adımı attım.
Kibir gibi olmasın da bir iki yıl içinde meslekte hakikaten
iyi bir gelişme-ilerleme sağladım.
Röportajlar, canlı haberler, yurtdışı seyahatleri; mesleki olarak,
seri röportaj dalında iki defa yılın gazetecisi olmalar
mesleği tadından yenmez hale getirdi.
Arada da köye uğrayıp anamın, babamın elini........

© Ortadoğu