menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ali Rıza Binboğa’nın hayatında Türkiye’nin 70 yılı

11 1
01.11.2025

Ekonomi, maliye, vergi, muhasebe… Yıllardır bu konuların içinde yazıyor, okuyor, düşünüyorum. Soğuk, katı ve rakamlarla örülü bir dünyanın dili bu. Ama bu hafta elime geçen bir kitap beni başka bir dünyanın sıcaklığına götürdü. Ali Rıza Binboğa’nın “Yarınlar Bizim” adlı otobiyografisi, yalnız bir hayat hikâyesi değil; bir ülkenin 1950’lerden bugüne yürüyüşünü, bir toplumun dönüşüm sancılarını anlatıyor.

Kitabın ilk sayfalarında, sarı ineğin doğumundan iki gün sonra dünyaya gelen ve bu ineğin sütanneliği yaptığı bir köy çocuğu var. Sıcak bir Anadolu sabahı değil; sert rüzgârların, taşın toprağın insanla inatlaştığı bir köyün sabahı. Bu sahne beni derinden etkiledi.

Çünkü ben de benzer bir hikâyenin içinden geldim. Benim doğduğum gün, atımız doğum yapmış. Yıllar sonra bana bu anıyı anlatırlarken, bir de eşeğimizin aynı gün doğum yaptığını, hangisine koşacaklarını
bilemediklerini söyleyip beni kızdırmaya çalışırlardı. Doğrusu başarırlardı. Şimdi dönüp bakınca, o şakayı hatırlamak bile yüzümde bir tebessüm bırakıyor. Köy çocuğunun kaderinde bu hikâyeler hep vardır: hem mizah hem hüzün.

Ali Rıza Binboğa’nın çocukluğu türküyle yoğrulmuş. Radyosu sadece öğretmende olan bir köyde,
duvarın dibinde oturmuş, öğretmeninin penceresi altından türkü dinleyen bir çocuk düşünün. Çoban dönüşü, Binboğa Dağları’na sesini veriyor, türkü yankılanarak köye dönüyor. İşte orada başlıyor sanat. İmkanın olmadığı yerde içten gelen sesle, yoksulluğun içinden doğan estetikle.

Beş yaşında, “kayıt dışı” olarak okula gidiyor. Defteri, kitabı yok. Ama bir türkü söylüyor, arkadaşları defterlerinden birer yaprak koparıp ona veriyor. Annesi o yaprakları dikip defter yapıyor. İlk defterini emeğiyle, sesiyle kazanıyor. O defter aslında bir hayatın ilk sermayesi oluyor.

KÖY ENSTİTÜSÜ GELENEĞİ

Ali Rıza Binboğa’nın öğretmen okulu sınavını kazandığı gün öyle bir tasvir ediyor ki, insanın içi yanıyor. O gözyaşlarında hem gurur hem minnettarlık hem de kaderle bir hesaplaşma var.

Binboğa’nın hikâyesinde en çok dikkatimi çeken şey, öğretmenlerin rolü. Her biri onun kaderine dokunmuş. Hüseyin Şimşek’le başlayan o eğitim zinciri, Pazarören Öğretmen Okulu’nda biçim alıyor. Köy Enstitüsü geleneğinin disiplinli, ama ufuk açıcı atmosferi… İşte bu ülkenin gerçek kalkınma hikâyesi burada gizli.

Yoksul köy çocuklarının kamu kaynaklarıyla okutulduğu, müziğe, sanata, mesleğe, bilime yönlendirildiği o dönemlerde. Pazarören Öğretmen Okulu Müdürü Tahsin Özgüç, ona şu........

© OdaTV