Totaliter kabusun anatomisi
Totaliter bir rejimle yönetilen bir ülkede yaşamak nasıldır? Bir ülkenin adım adım totaliter bir rejime sürüklendiğini nasıl anlarsınız? Bunun ölçütleri ve ipuçları nelerdir?
20’inci yüzyılda ortaya çıkmış olan totalitarizm kavramı sözlüklerde her ne kadar toplumu her yönüyle kontrol altına alan bir yönetim biçimi olarak anlatılsa da bu tarif yetersizdir. Totalitarizmi en iyi anlatan filozof Hannah Arendt onu bir yönetim biçiminden çok bir hareket, merkezinde irade ve terör olan yeni bir insan ve yeni bir toplum oluşturma çabası olarak değerlendirir.
Bu yazıda totalitarizmi otoriter yönetimlerden, diktatörlüklerden ve askeri darbelerden ayıran özellikleri anlatmaya çalışacağım. Böylece klasik muhafazakarlık örnekleri sanılan birçok girişimin aslında ülkeyi çok tehlikeli bir tuzağa sürükleyen totaliter çabalar olduğu görülecektir.
NAZİZM VE BUGÜN
Arendt’in “Totalitarizmin Kökenleri” adlı eserindeki (1951) kıstaslar dikkatle incelendiğinde benzer uygulamaların sadece Nazi Almanyası’nda değil başka birçok ülkede bulunduğu anlaşılır. Arendt’e göre totalitarizmin özü onun ideolojisinde ya da dinde değildir. İnsanların mutlaka bir ideolojiyi benimsemesi de onun asıl amacı değildir. Totalitarizm toplumu oluşturan kurumları ve insan kişiliğini yıkmayı hedef alan iradi bir harekettir.
Arendt “ Totaliter bir rejimin ideal öznesi, ikna olmuş Nazi..değildir” der. “Gerçek ile kurgu (yani deneyimin gerçekliği) ve doğru ile yanlış (yani düşünce normları) arasındaki ayrımın artık var olmadığı insanlardır" diye ekler.
Totaliter rejim belli bir fikir ortaya atıp onu olgulara, yaşanan olaylara dayanarak kanıtlamaya çalışmaz. Ortaya attığı zaten bir fikir değil olmasını istediği ve iradi olarak gerçekleştirmeye yöneldiği projedir. Hitler, “Yahudiler aşağı ırktır” dediği zaman anlamamız gereken şey onları aşağı hale getirmek için toplama kamplarına doldurmaktır. Ya da totaliter bir lider “tek vatan, tek lider” sloganıyla ortaya çıktığında muhalefet liderlerini hapse atacağını, kendi partisi dışındakilere izin vermeyeceğini ya da bazı ülkelerde görüldüğü gibi sadece kontrollü muhalefet olacağını söylemektedir.
Diğer siyasal doktrinlerle totalitarizmin asıl farkı gerçeklikle olan ilişkisindedir. Arendt bunu özetle şöyle açıklıyor. Kimi rejimler sadece tek bir partinin devleti kontrol etmesine izin verir, o da toplumu ve daha genel olarak tüm bireyleri hayatlarının her alanında kontrol etmeye çalışır. Bu tür rejimler sadece diktatörlük ya da despotizmdir. Totaliter bakış açısına göre ise bu yetersizdir: sadece tek bir parti olmasının nedeni sadece tek bir devlet, sadece tek bir ülke olmasıdır.
Totaliter düşüncede iktidara alternatif bir parti olması vatana ihanet ya da akıl hastalığıdır. Lider zaten tüm halkı kendi parti üyelerinden farksız görmektedir. Totaliter rejimde zaten asıl amaç insanları kontrol etmekten öte değiştirmek ve bireyi yok etmek, ortadan kaldırmaktır. “Ben” yoktur “biz” vardır. Ve bu insanlık kavramının dışında ve ona alternatif bir “biz”dir.
Totaliter rejim insanlıktan iki yönlü kopmadır. Birincisi, yandaşın tüm insani değerlerden koparak liderin emrinde bir sürü haline gelmesi, ikincisi o sürünün insanlıktan koparak kendisini ona karşı konumlandırmasıdır.
TOTALİTER REJİMLER SIK SIK SÖYLEM DEĞİŞTİRİR
Totalitarizm bazen ırkçı teorileri, bazen dini, bazen sınıfsal kavramları kullansa da belli düşünce yapılarını, belli gelenekleri oturtmak ve sağlamlaştırmak amacını asla taşımaz. Aksine, savunduğu değerlere de ters düşebilecek düzmece hikayelerle, öze dönüş ve diriliş masallarıyla uyduruk bir kitle uğraşısı oluşturur.
Bunu zaman zaman değiştirir de çünkü asıl amacı totaliter liderliğe engel oluşturacak tüm toplumsal yapıları ve bu yapılara zemin sağlayacak her türlü inancı ortadan kaldırmaktır. Totaliter rejimler toplumlarında kalıcı etki bırakmazlar. Nazizm örneğinde olduğu gibi bu rejimlerin yıkılması onun tüm iddialarını çürütür ve toplum o totaliter geçmişi anımsamak bile istemez.
Totaliter rejimlerde bireylerin sosyal kimliğinin yerini, iktidardakilerin gözünde, hatta kendi gözlerinde bile hiçbir değeri olmayan, sadece lidere bağlı şekilsiz bir kitleye ait olma duygusu alır. Hannah Arendt totalitarizmin çeşitli "aşamalarını" ayırt eder. Bunlar sırayla tüzel kişiliğin ortadan kaldırılması, ahlaki bilincin çözülmesi ve bireysel tepkinin ve dolayısıyla özgür eylem koşullarının yok edilmesidir. Totalitarizm insanlar arasında ihbarcılığı, ispiyonculuğu, gizli tanıklığı, aileye ve yol arkadaşlarına ihaneti teşvik eder. Bu yollara sapan zayıf karakterli ve düşük/düşkün insanlardan kendine bir kitle oluşturur. Bunlara Nazizm dışındaki başka totaliter rejimlerde de rastlanabilir. Örneğin Nazizmde “kötülüğün sıradanlığını” temsil eden kişi Adolf Eichmann ise başka bir totaliter eğilimli toplumda “gizli tanık”tır.
HAYAL DÜNYASI
Totaliter rejim insanları gerçek dışı bir hayal dünyasında yaşatır. Devleti dünyanın en akıllı, en zengin ve güçlü devletidir, lideri yanılmaz ve hatalardan münezzehtir, halkı ise binlerce yıllık bir misyonla görevli kutlu bir halktır. Himmler "gündelik sorunlarla" değil, gelecek on yıllar ve yüzyıllar boyunca........
© OdaTV
