Osmanlı millet sistemi iyi idiyse Barrack ailesi neden kaçtı
Osmanlı millet sistemini öven ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın bunu kasıtlı yaptığını hatta bu konu hakkında etraflı bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. Ayrıca, Bay Barrack’ın o zamanlar Osmanlı toprağı olan Lübnan’da yaşayan ataları mutlu ve sorunsuz olsalardı 1900 yılında ABD’ye kaçmazlardı herhalde diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Günümüzde birçok göçmen ülkelerindeki sıkıntılar nedeniyle coğrafya değiştiriyor. Yeni bir ülkeye gelişlerini ilk başlarda bir kurtuluş sayarlarken zaman içinde nostaljik duygularla eski vatanlarını övmeye başlıyorlar. Tom Barrack’ın duyguları bundan ibaret olsa gerek herhalde. Yoksa Osmanlı’nın millet sisteminde ayrımcılığa uğrayan, çoğunluk Müslümanlardan çok fazla vergi ödeyen ve hele iş insanı bir Hristiyan neden bu sistemi övsün.
Dedesi 1900 yılında Bekaa Vadisindeki Zahle kentinden ABD’ye kaçmış bir Katolik göçmen olan Bay Barrack mesela şimdi yaşadığı ülkede Protestanların ayrı, Katoliklerin ayrı, diğer dinlerin ayrı muamele görmelerini, inanmayanların ise tamamen dışlanmalarını kabul eder miydi?
MİLLET SİSTEMİ MODERN ÇAĞDA YÜRÜMEDİ
Osmanlı İmparatorluğunda milletler sistemi, sadece gayrimüslim dini cemaatleri ilgilendiriyordu. Sistem yalnızca evlenme, boşanma, soy, miras gibi özel yaşamla ilgili konuları ve dindaşlar arasındaki adli sorunları kapsıyordu. Gayrimüslim milletler bu alanlarda kendi dinlerinin kurumlarına havale ediliyordu. Milletler başlıca olarak Rum Ortodoks Hristiyanlar, Ermeni Hristiyanlar ve Yahudiler idi. Daha sonra Katolik gruplar da buna eklendi. Genel toplumu ilgilendiren tüm alanlarda ve vergi gibi devlete olan yükümlülüklerde elbette özerkliğin zerresi yoktu. Allah adına ülkeyi yöneten Padişah ne emrederse o oluyordu.
Unutmamak gerekir ki Osmanlı’da Müslümanlar için bir yükümlülük olan askerlik hizmetinden muafiyet karşılığında gayrimüslimler kişi başına adına cizye denilen ağır bir vergi ödüyorlardı. Ayrıca genellikle Hristiyan köyler tarafından toplu olarak ödenen ve haraç adı verilen arazi vergileri vardı, bunlar bir hayli ağırdı ve İslam'a geçmeyi teşvik ediyordu. Bütün bunların dışında Hristiyan ailelerin çocuklarından bazılarının köle yapılması uygulaması vardı. Memleketlerinden İstanbul’a çok uzun yürüyüşler ve zorlu eğitim sonucu ancak hayatta kalabilenler Yeniçeri ya da kalem efendisi olarak devletin kulu oluyordu. Elbette böyle bir sistemi günümüz için düşünmek bile anlamsız.
Sayın Büyükelçinin bu sistemi değişik kültürlerin kabulü anlamında sadece bir örnek vermek açısından önerdiğini düşünmek istiyorum yoksa tüm bunlar ancak tarihçileri ilgilendiriyor ve bugünün bakışıyla ele alınmaması kendi konteksti içine oturtulması gereken olgular. En önemlisi de şu, millet sistemi içinde yaşayanlardan Yahudiler haricinde birçoğu zaman zaman ayaklandılar. Bu ayaklanmaları burada etraflı olarak ele almaya gerek yok ancak sitemin sonuçta yürümediği ve başarısız olduğu da gün gibi açık.
BUGÜN BAŞKA TALEPLER VE GERÇEKLİKLER VAR
Ancak dahası da var: Kısmen toplumun ve devletin Osmanlı millet anlayışından tam olarak çıkamamasından ve kısmen yine tarihsel koşullar ve talihsiz olaylar sonucu Türkiye’de zaten artık pek fazla gayrimüslim kalmadığı bir gerçektir. Ve kalanların da tekrar o karanlık milletler sistemine dönmek gibi bir talepleri bulunmayıp tam tersine daha fazla “eşit yurttaşlık” istemeleri dolayısıyla Tom Barrack’ın sözleri iyice afaki kalıyor.
Türkiye’de ayrımcılıktan şikayet eden ve hak talep eden başka etnik ve mezhebi gruplar olduğu ise yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bunların hiçbiri Osmanlı milletler sistemine girmiyor. Tam tersine o sistem uygulansa son günlerde iktidarın telaffuz ettiği şekilde “Türk, Kürt, Arap” etnik grupları tam bir bütünlük halinde ve tek bir........
© OdaTV
