Disiplinden Yaratıcılığa: Türkiye Sokaklarının Dönüşen Belleği
Bir halkın siyasal belleği yalnızca sandıklarda, anayasa metinlerinde ya da parti tüzüklerinde birikmez. O bellek, en çok da sokakta yaşar; bir duvar yazısında, yürüyüşün ritminde, kalabalığın içinden yükselen bir sloganın sesinde can bulur. Türkiye’de gençliğin sokakla kurduğu ilişki, bu belleğin en canlı, en dönüştürücü damarlarından biri olagelmiştir. Her kuşak, kendi çağının rüzgârıyla, kendi düşleriyle ve kendi korkularıyla çıktı sokağa. Ancak zamanla değişen yalnızca eylem biçimleri değil; o eylemlerin taşıdığı anlam, ruh ve estetik de dönüşüm geçirdi.
Yetmişli yılların gençliği, tarihin sert kıyılarında büyüdü. Türkiye’de sınıfsal çelişkiler keskinleşiyor, emek hareketi yükseliyor, üniversiteler birer direniş alanına dönüşüyordu. Dünya ise Vietnam’dan Latin Amerika’ya, Çin’den Fransa’ya kadar devrimci dalgalarla sarsılıyordu. Türkiye’de bu dalgaların karşılığı, disiplinli, ideolojik olarak net ve hiyerarşik yapılara dayanan bir örgütlülükle vücut buldu. Gençler, militan bir ciddiyetle sokaklara çıktı. Hangi slogan ne zaman atılır, pankart kimde olur, yürüyüşte kim nerede durur—hepsi önceden planlanır, militan bir ciddiyetle uygulanırdı. Bu, sadece organizasyonel bir refleks değil; aynı zamanda bir dünya görüşünün pratiğiydi. Gençlik, bir davanın neferiydi.
Ancak bu katı yapı, beraberinde bazı sınırlamalar da getirdi. Sokak bir mücadele alanı olduğu kadar, aynı zamanda bir ifade mecrasıdır. Ve ifade, yaratıcı bir ruhu, spontane bir duyarlılığı gerektirir. O yılların mücadelesi, çoğu zaman bu yaratıcılığı bastırdı. Spontane çıkışlar, bireysel farkındalıklar, halkla doğrudan bağ kurabilecek yaratıcı formlar dışarıda bırakıldı. Gençlik, çoğu zaman bir........
© Nokta Haber Yorum
