Manşetlerin Gölgesinde “Hayat”
Her gün televizyonda, gazetelerde, sosyal medyada büyük sözler, manşetler, olağanüstü gelişmeler, son dakika olaylar…
Sabah işe yetişmeye çalışan insan, okul servisini bekleyen çocuk, mutfakta akşam yemeğini hazırlayan kadın ise hiçbir bültende kendine yer bulamaz. Her gün aynı saatte sokağın başından kalkan dolmuş, fırından yükselen poğaça kokusu, servis kornası, okul zili, asansörde çekingen bir gülümsemeyle selamlanan komşular, her sabah aynı saatte ve aynı ezgiyle öten kumru…
Halbuki bu ülkenin hayati damarları tam da buralarda atar.
Politik gündem büyüdükçe, sıradan hayatlar küçülüyor; büyük sözler küçük anları yutmaya başlıyor. Böylece biz esas olanı, yani günlük hayatı gözden kaçırıyoruz.
Bu yazı, manşetlerin gürültüsünde görünmezleşen o ritmin hakkını arıyor!
Manşetler, ekranlar, sosyal ağlar yani çağın dili, gürültülü ve hızlı konuşur. “Son dakika” kültürü, zihni dakikalara hapseder.
Yaşamak ise anlaşılmak için “yavaşlık” ister.
İnsan sabah kalkar, otobüs bekler, maaşını günlere böler, çocuğunu büyütür, pazara uğrar, bakkaldan ekmeğini alır, sınavına hazırlanır, eczaneye uğrar. Kimisi sabahın ilk ışıklarıyla ormanda yürüyüşünü yapar, kimi ise aynı dakikalarda karanlık fabrikada mesaiye başlar. Bunlar manşet olmaz. Oysa toplumun omurgası tam da bu sıradan ritimdir.
Siyaset hızlandıkça, toplumun ihtiyacı daha da yavaşlamaktır: Huzur, öngörülebilirlik, düzen.
Adalet denince hep büyük reformlardan, anayasalardan söz edilir. Halbuki gerçek adalet, insanın günlük hayatında ölçülebilir.
Adalet bazen bir otobüs saatinin dakikliğidir. Parklar güvenli mi? Ulaşım işliyor mu? Randevu sistemleri çöküyor mu? Elektrik faturası nasıl hesaplanıyor? Bu soruların cevabındadır. Çocuklarını okula götüren bir babanın, daracık sokakta pervasızca hız yapan bir sürücüyü uyarmasında ve bunun için çocuklarının gözü önünde tokat yemesinde aranmalıdır. Gücü ve lüksü elinde tutanın kendini her şeye hak görmesinde… İktidar vehmidir asıl tehlikeli olan. O kibir, sıradan insanın en basit itirazını bile cezalandırmaya kalkışır…
Adalet aynı zamanda, asırlık bir kurucu partinin mahkeme salonlarından çıkamamasında aranmalıdır. Ya da iktidar sahiplerinin her kararı kendi koltuklarını korumak için yontup yontmadığından belli olur. Dünyanın........
© Muhalif
