menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Osmanlı basınında feminizm: Terakkiyat-ı Nisvaniyyeyi kimden bekleyelim?

9 9
12.09.2025

Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Batılılaşma ve modernleşme çabaları toplumsal yapıyı derinden etkileyen bir süreç olarak kendini göstermiştir. 19. yüzyılda başlayan ve özellikle Tanzimat (1839-1876) ile II. Meşrutiyet (1908-1918) dönemlerinde ivme kazanan bu süreç, yalnızca askeri ve idari alanlarla sınırlı kalmamış, yanı sıra toplumun en temel dinamiklerini, özellikle de aile ve kadının rolünü sorgulayan bir tartışma zemini oluşturmuştur.

Bu dönemde, Osmanlı aydınları ve devlet adamları, Batı medeniyetine yetişebilmek gayesiyle toplumu modernleştirmeyi amaçlarken, kadınların statüsü bu tartışmaların merkezine yerleşmiştir. Geleneksel yapı içinde erkeğin kamusal alandaki, kadının ise özel alandaki konumu sorgulanmaya başlanmış, kadınların eğitim hayatına katılımı, çalışma hayatındaki rolleri ve giyim tarzlarındaki değişimler gibi konular, modernleşmenin ana göstergeleri olarak değerlendirilmiştir.
Yaşanan dönüşüm süreci, "kadın meselesi" adı altında geniş bir entelektüel ve siyasi gündem haline gelmiştir.

Kadınların kendilerini ifade etme ve taleplerini duyurma çabaları ise ilk defa basın aracılığıyla, yayınlanan kadın dergileri ve gazeteleriyle mümkün olmuştur.

Bu yayınlar, kadınların yeni toplumsal roller üstlenme isteklerinin yansıması olurken, aynı zamanda entelektüel çevrelerin ve siyasi ideolojilerin de kadın haklarına dair görüşlerini şekillendirdikleri bir platform haline gelmiştir. Batılılaşma çabaları, bir yandan kadınların toplumsal yaşama katılmasına yönelik somut adımların atılmasını sağlarken, diğer yandan bu adımların gerisinde yatan motivasyonları ve çelişkileri de gözler önüne sermektedir. Kadınların çalışma yaşamına girmesi, eğitim olanaklarına kavuşması ve sosyal hayatta daha görünür hale gelmesi, modernleşmenin zorunlu bir sonucu olarak kabul edilmiş, bu durum toplumsal dinamikleri kökten değiştirmiştir.

İlk Müslüman kadın dergisi olan Şükûfezâr (1884 veya 1886), kadınların "saçı uzun, aklı kısa" gibi ifadelerle alay konusu olmadıklarını kanıtlamayı amaçlamıştır. Derginin sahibi ve yazarlarının tamamının kadın olması, bu yayını döneminin ilk bağımsız kadın platformlarından biri yapmıştır. Okur mektuplarına yer vererek okuyucularıyla interaktif bir ilişki kurması da dikkat çekicidir. Daha sonra yayın hayatına giren Hanımlara Mahsus Gazete (1895-1908) ise daha farklı bir misyon benimsemiştir. Dergi, "iyi anne, iyi eş, iyi Müslüman" idealini yaygınlaştırmayı amaçlamış, eğitimden ev idaresine, sağlığa ve güzelliğe kadar geniş bir yelpazede yazılar yayımlamıştır. Bu yayın politikası, kadınları mevcut toplumsal yapı içinde daha iyi bir konuma getirme hedefini taşırken, radikal bir toplumsal dönüşümü savunmaktan kaçınmıştır.

Bu iki yayın politikasına karşılık, 1913 yılında yayın hayatına başlayan Kadınlar Dünyası dergisi ve onunla birlikte kurulan Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti, Osmanlı kadın hareketinin en radikal kanadını temsil etmiştir. Derginin sahibi Nuriye Ulviye Mevlan liderliğindeki bu cemiyet, kadınların kıyafetlerini yeniden düzenleyerek kamusal alanda rahat çalışmalarını sağlamayı, çalışma hayatına girmeyi ve eğitim seviyesini yükseltmeyi hedeflemiştir.

En dikkat çekici talepleri arasında ise, Cumhuriyet döneminde gerçekleşecek olan boşanma ve miras haklarında erkeklerle eşitlik yer almıştır. Cemiyetin, Fransız bir şirket tarafından işletilen telefon idaresinin Müslüman kadınları işe almamasına karşı verdiği mücadele ve bu mücadele sonucunda yedi Müslüman kadının ilk kez bu kurumda istihdam edilmesi, örgütlü kadın hareketinin somut başarısının bir örneğidir. Bu farklı yaklaşımlar, Osmanlı kadın hareketinin içindeki muhafazakâr reformizmden radikal liberasyona uzanan geniş yelpazeyi net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Osmanlı toplumunun Avrupa'ya nazaran çağın hayli gerisinde kaldığını düşünen reformcu seçkin ve aydınlar, kadınların halihazırdaki vaziyetini memleketin ahvalini gösteren bir ölçüt olarak kullanmışlardır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda feminist bilincin tomurcuklandığı zemini oluşturan gazete ve mecmualarda seslerini duyurma imkanı bulan kadınların pek çoğu da topluma yönelik eleştirilerini ve hak taleplerini, disiplinci olduğu kadar değişim de vaat eden bu söylem içinden dile getirdiler.

Yani toplumun geri kalmışlığı sadece kadınlar üzerinden tanımlanmış ve ileriye götürülmesi gereken de yine kadınlar olmuştur.

Tabii bu ileriye gidiş, pek tabii kadın hakları mücadelesinin en önemli ortak gayesi; kadınları cehalet ve ataletten kurtarmak, maarif yoluyla onları ev idaresi, çocuk terbiyesi ve vaktin kıymetini iyi bilen, tutumlu, çalışkan ve vatanperver annelere dönüştürmekti.

19. yüzyılın ikinci........

© Muhalif