menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kollektif şuursuzluk

9 1
13.07.2025

Uzun bir süredir Türkiye’de siyasal kamuoyu, birden çok hayati ve kompleks sorunu veya süreci; bütünlüklü bir şekilde tartışarak ele alamıyor. Gündemin değişkenliği, sürekli tırmanan olağanüstü siyasi gerilimler ve şeffaflıktan oldukça uzak politika üretim faaliyetleri; siyasi karar alma süreçlerinin bayağı gündelik tartışmaların dışarısında sorgulanmasına izin vermiyor.

Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihli konuşmasıyla başlayan yeni süreçle 19 Mart günü Cumhuriyet Halk Partili belediyelere ve bürokratlara karşı yargı eliyle başlatılan operasyon dizisinin aynı anda birbirleriyle oldukça çelişkili şekilde yaşandığı mevcut zamanın içerisinde hapsolmuş bizler; Orta Doğu ve küresel siyasi sistemdeki sıcak çatışmaların iç içe geçtiği bu dönemde süreçleri sınırlı bilgimizle birbirlerinden bağımsız veya haddinden fazla bağımlı okuyarak oluşturmaya çalıştırdığımız fikirler üzerinden teoriler üreterek yaşananları anlamlandırmaya çalışıyoruz.

Son zamanlarda Türkiye’de siyasi kimliğini gizlemeden yaşayan bir yurttaş olmanın bedeli oldukça ağırlaştı. Parkta fütursuzca oyun oynayan çocuklardan hayatının son yolculuğuna gün sayan yaşlılara kadar, siyaset kurumunun bütün teamüllerini askıya alarak çatışması hepimizin hayatını etkiler hale geldi. Uzun zamandır yaşadığımız ekonomik bunaltıların içerisinde, siyasi elitlerin ve üst düzey bürokratların şuursuz hareketleriyle kendi çıkarlarını maksimize etmeye odaklandığı bugünün Türkiye’sinde, sıradan bir vatandaş olarak yaşayabilmek ve nefes almak her gün daha zorlu, daha acı verici ve daha bulantılı bir eyleme dönüşüyor.

Açıkçası, 2018 seçimleriyle geçtiğimiz kendisini topluma tamamen kapamış mevcut hükümet sistemi içerisinde, eğilip bükülmeden toplumsal talebe kulak verebilecek çok fazla siyasetçinin kalabildiğini düşünmüyorum. En son 2023 seçimlerinde Gelecek Partisi kontenjanından Antalya’da Cumhuriyet Halk Parti listesinden seçilen Serap Yazıcı örneğinden gördüğümüz gibi, siyasal elit çoğu zaman toplumun kendisine açtığı kredinin amacını anlayamıyor, anlayamıyor oluşunun da gündelik siyasi tartışmalar içerisinde bir zararını hissetmiyor ve siyasal şuurunu sarayın veya meclisin şaşalı koridorları içerisinde kaybediyor. Bunun sonucunda, 2023 öncesinde 6’lı masa içerisinde bloklaşmış muhalefetin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisi fikrinin görünürdeki en önemli temsilcisi, seçmenine hiçbir hesap vermeden iktidar partisine iki tweetle geçebiliyor ve kendisinin temsil meşruluğunu sorgulayanlara “profesörlük” sıfatını kullanarak cevap verebiliyor.

Evet, Türkiye’deki —özellikle iktidar bloğundaki— siyasetçiler toplumdan neredeyse tamamen kopmuş durumda. Bu kopukluk, 2018’deki hükümet sisteminin değişikliğiyle iyice tavana çıkmış olsa da siyasetimizde yeni gözlemlediğimiz olgulardan birisi değil. Cumhuriyetin kuruluşundan beri, toplumsal talepleri örgütlü bir şekilde siyaset kurumuna iletebilecek ve gerekirse siyasileri baskı altında bırakabilecek siyasal bilince sahip bir kamuoyu oluşturamadık.

Otoriterleşme bir günde bir seçimle gelinebilecek bir istikamet olmadığı gibi, demokratikleşme de bir seçimle ulaşılabilecek son durak değil. Bununla beraber mevcut otoriterleşmenin zemini de sadece siyasal elitin şaşalı kulis koridorlarında oluşmadı. Üniversitelerden medya........

© Muhalif