Bugünün Karanlığı Üzerine
Haziran ayına giriyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlar ve tutuklamalar tüm hızıyla devam ediyor. Mehmet Şimşek’in göreve gelmesiyle başlanan kemer sıkma politikaları, ülkenin öngörülemez siyasi atmosferi nedeniyle istenilen randımanda ilerleyemiyor. Dış politikada ise emperyalist güçlerin güdümünden çıkamıyor, denediğimiz yeni açılımların çok büyük bir kısmından sonuç alamıyoruz. Genele bakarsak ülkemizin imajı hiç olmadığı kadar kötü, siyasal sistemimiz hiç olmadığı kadar kör, gencimiz hiç olmadığı kadar endişeli.
Çevremdeki çoğu insan Türkiye’nin geleceğine dair olumlu herhangi bir hayale sahip değil. Yönetici elit, toplumdan ve halktan tamamen koparak kısa vadeli siyasi çıkarlarını maksimize etmeye yönelik adımlar atarken toplum; şaşkın ve endişeli bir ahvalle gelecekte yaşanacakları bekliyor.
Biraz karanlık bir açılış yaptım, farkındayım. Ancak inanın, mevcut siyasi konjonktürden olumlu herhangi bir unsur yakalamak oldukça zor. Halk desteğini kaybetmiş iktidar bloğunun bütün kurumsal gücüyle, oluşturduğu çarpık sisteme yeni ortaklar bularak tekrardan güçlenmeye çalışmasını açıkçası korkuyla takip ediyorum. Zira zor bela oluşturduğumuz siyasi teamüllerimizin hiçbir manaya sahip olmadığı bu ortamdan nasıl bir sonucun çıkacağını öngöremiyoruz. Demokratikleşme serüvenimizde elbette bugüne benzetilebileceğimiz farklı dönemleri tecrübe ettik. Lakin bugün oluşan siyasal sistemi bir bütün olarak ele alırsak, kendi yakın tarihimiz içerisinde benzeri olmayan bir deneyimi yaşıyoruz.
Gündelik siyasette bu sıralar sıklıkla tartışılan üç husus var; İBB’ye gerçekleştirilen operasyon, yeni barış süreci ve anayasa tartışmaları. Bu üç husus, ülkenin gelecek dört senesini meşgul edebilecek yoğun ve hayati içeriklere sahip. Üçü de bir köşe yazısında ele alınamayacak kadar derin araştırmalara ve analizlere muhtaç. Ancak gelelim görelim ki, Türkiye’de bir şeyleri özgürce ve detaylıca tartışabileceğimiz zemini uzun süre önce terk ettik. Çatışmacı siyasal konjonktürdeki gündelik olaylara değinmeden bu süreçleri değerlendiremiyoruz. Çünkü bugün ülkede, bu üç hassas konudan daha önemli bir kriz var; rejim krizi.
Açıkçası muhalefetin, mevcut rejimle iyi niyetli ve hakkaniyetli bir anayasa pazarlığı yapabileceğini düşünmüyorum. Hayatın olağan şartları altında gerçekleşecek sonraki seçimi kaybedeceğinin bilincinde olan saray hükümeti, ülkeyi bürokrat kökenli bir siyasal elitle kapalı bir otoriter rejime sürüklüyor. Dün iktidara gelirken diline pelesenk ettiği değerlere savaş açmış saray hükümetinin, mevcut şartlar altında ülkeyi geleceğe taşıyabilecek bir kapasiteye sahip olmadığını düşünüyorum. Yirmi iki yıldır iktidarda bulunan 72 yaşındaki Erdoğan ile yirmi yedi yıldır partisinin başında bulunan 77 yaşındaki Bahçeli’nin; Türkiye’ye çatışmadan başka hiçbir şey katamayacağına inanıyorum.
Bugün Türkiye’de yaşananları basitleştirmemek gerekiyor. İktidar bloğu, kendi........
© Muhalif
