BİR DÜŞÜNCE SORUNUMUZ: ZANNETMEK
“Kesin bilgiye dayanmayan, kuşkulu veya tahminî düşünce ve kanaate” zan deniliyor ve “her hangi bir kişi, bir olay ya da bir durum hakkında yetersiz bilgiye veya belirsizliğe dayalı olarak oluşan tahminî bir kanaati ifade ediyor”. Bu nedenle her zanda, potansiyel olarak doğru olma ihtimali kadar yalan ve yanlış olma ihtimalini de bulunuyor. Bu da günlük hayatımızda sık sık söylediğimiz “zannederim” veya “öyle zannediyorum” vs. gibi sözlerin tahminden öte bir anlam ifade etmediğini gösteriyor. Nitekim İzmirli İsmail Hakkı, bu konuda dikkat çekici bir tasnif yapıyor: % 1 ihtimali olan şeye, vehim; % 2-50 ihtimali olan şeye şüphe; % 50’den sonraki ihtimale zan; % 90 ihtimale ise zann-ı galib; ve % 100 ihtimale de ilim adı verilir, diyor.[1] Dolayısıyla bir kişiyi, bir olguyu veya bir durumu iyi ve olumlu bulmaya ve öyle sanmaya “hüsn-i zan”; onu kötü bulmaya veya kötü sanmaya da “sû-i zan” deniliyor.
Diğer bir ifade ile “hüsn-ü zan”, hakkında kesin hüküm veya bir bilgi bulunmayan bir şeyi, olguyu veya durumu iyiye yorumlamak; “su-i zan” ise bir kişi veya bir davranış hakkında kötü düşünmek, şüphe ve tereddüt etmek anlamına geliyor.
Kur’ân’da ise kesin bilgi ile zannın birbirinden ayrıldığı ve zannın farklı türlerine temas edildiği görülüyor. Nitekim Nur suresinin 12. ayeti ile Bakara suresinin 46. ayetinde güzel zandan; Fetih suresinin 12. ayetinde kötü zandan; Al-i İmran suresinin 154. ayetinde ise Cahiliye zannından ve Hucurat suresinin 12. ayetinde de bazı zanların günah oluşundan söz ediliyor. Mesela “Onlar: ‘Hayat sadece bu dünyadaki hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi zaman (doğa) yok eder’ dediler. Oysa bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zannediyorlar.”[2]
“Onların bu konuda bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyarlar. Zan ise gerçeğin yerini tutmaz.”[3]
“Hayır, siz Peygamberin ve müminlerin ailelerine bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz. Bu, kalplerinizde süslenmiş olan bir zan idi. Kötü bir zanda bulundunuz ve helak edici bir topluluk oldunuz.”[4] ayetleri, bize zan ile bilginin aynı şey olmadığını ve zannın bir bilgi ifade etmediğini açıklıyor.
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır”[5] ayeti de bazı zanların günah olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle Allah Teâlâ, hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığımız şeylerin peşine takılıp gitmememizi istiyor.[6] Hz. Peygamber de “Zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalancısıdır” [7] diyerek bizi uyarıyor.
Bazı sahabîlerin Hz. Aişe hakkında sû-i zanda bulunmaları üzerine indirilen ayette ise Allah Teâlâ’nın, “Onu işittiğiniz zaman erkek ve kadınların, kendilerinden güzel zanda bulunup, bu apaçık bir iftiradır, demeleri gerekmez miydi?” [8] sözünden de kötü zannın kınandığını ve iyi zannın ise meşru olduğunu anlıyoruz. Nitekim bu bilgilerden hareketle zannın, uyulması vacib olan, haram olan ve mübah olan zan şeklinde kategorize edildiği, bunlardan Allah ve nübüvvet hakkındaki hüsnü zannın vacip ; Allah, nübüvvet ve kesin delillere karşı olan zannın haram ve çalışma hayatı ve geçimle ilgili konulardaki........
© Mir'at Haber
