HZ. İBRAHİM’İN DİNİ/MİLLETİ
Tevhidî inanç çizgisinden ayrılan insânların/toplumların kendi yanlış algılarını düzeltmek yerine; kendilerini kurtuluşta/hidâyette görmeleri, bununla da kalmayıp başkalarını da bu yanlış algıya/inanca/öğretiye davet etmeleri ve bu konuda gayret sarfetmeleri ne trajik ve anlaşılmaz bir tavırdır. Üstelik bu insânların karşısında Allah’ın insânlığa gönderdiği son nebîsinin bulunmasına rağmen, O’nu dinlemeyip ve O’na uymayıp kendi tercihlerinde ısrarcı/inatçı tutumları çok düşündürücüdür. Önceki konumuzda yer alan âyette Yahudiler ve Hristiyanlar birbirlerini bir hakîkat temeli üzerinde olmamak noktasında suçlarken, şimdi de kendilerine uymayı Müslümanlara kurtuluş/esenlik yolu olarak dayatmakta ve teklif etmektedirler: “Yahudiler “Yahudi olun”, Hristiyanlar da “Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” derler. De ki: “Hayır! Biz, tek Allah’a inanan ve hiçbir zaman müşriklerden olmayan İbrâhim’in dinine/milletine uyarız.”[1]
Âyette görüldüğü gibi Allah; Hz. Peygamber’in dilinden onlara red cevabı vermekte, kendisinin ve Müslümanların “hanif” olan “İbrahim’in Milleti”ne uyduklarını söylemekte ve ardından da onun hiçbir zaman müşriklerden olmadığını vurgulamaktadır. Dikkat edilirse verilen bu kısa cevap içinde bir çok Kur’ânî temel kavramı da taşımaktadır. Bu kavramlara geçmeden önce yapılan müşriklik vurgusundan anlıyoruz ki; Hz. Peygamber kendisini hidâyete çağıran bu topluluğu tevhid ehli olarak görmemekte, onlara ataları olmasıyla övündükleri Hz. İbrâhim’in “Hanîf” oluşu üzerinden hakîkati hatırlatmaktadır.
“Hanîf” kelimesi, Kur’ân’da 10 yerde tekil, 2 yerde de çoğul olarak geçmektedir. Hem bütün müminlerin ve hem de Hz. İbrâhim’in bir sıfatı olarak kullanılmaktadır.
Hanîf’in kökü olan “hanef”, karanlık ve sapıklıktan doğruluk ve aydınlığa yönelmek anlamındadır. Ve bu yönelişi gerçekleştirene hanif denir. Kur’ân ve ona bağlı olarak İslâm literatürü hanifliği “yaratılış düzenine aykırı gidişlerden yüz çevirip dosdoğru olana yönelmek” şeklinde anlamlandırmıştır. Bu noktadan bakıldığında “fıtrat”[2] ile “haniflik” neredeyse aynı anlama gelmektedir. Kur’ân’ın fıtratı bir din olarak tanımlayan âyeti, dolaylı bir şekilde haniflik kavramını da tanımlamaktadır. Rûm/30. âyet bize bu konuda şöyle ışık tutmaktadır. “Böylece sen, bâtıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde [hak olan] dine çevir. Ve Allah’ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran. [ki,] Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin. Bu, sahih [bir] din[in gayesi]dir; ama çoğu insânlar onu bilmezler.”[3]
Hanîfliğin Kur’ân’da adı geçen en eski temsilcisi Hz. İbrâhim’dir: “İbrahim, ne bir “Yahudi”, ne de “Hristiyan” idi. Ama kendini Allah’a teslim ederek her türlü bâtıldan yüz çevirmiş/hanîf biriydi. Ve O’ndan başka bir şeye ilâhlık yakıştıranlardan değildi.”[4]. “Bakın, ben bâtıl olan her şeyden uzak durarak yüzümü gökleri ve yeri var eden Allah’a çevirmekteyim. Ve ben O’ndan başkasına ilâhlık yakıştıranlardan değilim!”[5] . Görülüyor ki verdiğimiz bu âyetlerde “hanîflik, din, fıtrat ve İslâm” arasında mucizevi bir ilişki kurulmuştur.
İşte âyette Yahudilerin ve Hristiyanların haniflik üzerinden Hz. İbrahim’in milletine/dinine çağrılmaları; O’nun mirasından geldiklerini ve O’nun yolundan gittiklerini iddia eden bu gruplara Hz. İbrâhim’in müşrik olmayıp tevhid ehli olduğunu bir kez daha hatırlatmak içindir.
Âyette Hz. İbrâhim’in “dini” yerine “milleti” ifâdesinin geçmesi bizi şaşırtmamalıdır. Çünkü, buradaki millet kelimesi, modern zihniyetin inşa etmek istediği birey ve toplumlardan, klâsik ve geleneksel gruplardan tamamen farklıdır[6] ve din anlamındadır. Daha farklı bir deyişle “İbrâhim’in Milleti”, onun hakîkat arayışındaki deneyimleri sonucu ulaştığı tevhidî çizgiyi, fikrî ve mânevî sonucu temsil etmektedir. Aslında........
© Mir'at Haber
visit website