AYAKTA BIRAKILAN PEYGAMBER
Kur’ân’da geçen Yahudiler ve Hristiyanlar ile ilgili âyetleri okuduğumuzda ne hikmetse “üzerimize hiç alınmıyoruz” ve bu âyetler “bizi” değil “onları” ilgilendiriyor şeklinde bir ayrıma gidiyoruz. Hâlbuki “Biz ve Onlar” diye böldüğümüz tüm âyetler aslında –birer eskilerin masalı değil– Kur’ân’ın evrensel mesajının bize bir yansımasıdır. Bu noktada tereddütü olanlar kendilerine şu soruyu sormalıdırlar: “Eğer Yahudi ve Hristiyanlar konusu bizi ilgilendirmiyorsa, öyleyse Kur’ân’ın bu konuya yüzlerce âyet ayırmasının nedeni ne olabilir?” Üstelik bu âyetlerin çoğunun tek bir Yahudinin yaşamadığı Mekke’de inmiş olması da düşündürücüdür.
Kur’ân Yahudilerin dünya hayatına çok düşkün olduklarını söylemektedir. Bu düşkünlük ki; kendilerini “seçilmiş toplum/kavim” olarak görmelerinden kaynaklanan hırsla birleşmiş ve artık tüm insânları kendilerine hizmet edecek bir araç olarak görmeye başlamışlardır. Geçmişte olduğu gibi bugün de Yahudiler dünyanın en küçük azınlık gruplarından biri olmalarına rağmen iyi organize olmalarının getirdiği birliktelikle dünyada kendileri dışında kalan yaklaşık 8 milyar insâna doğrudan ve dolaylı olarak hükmetmektedirler. Bunu da daha çok sermaye piyasasına ve üretim araçlarına hâkim olmanın etkisiyle yapmaktadırlar.
Sözünü ettiğimiz bu gerçeklik Bakara/96. âyette şöyle anlatılmaktadır: “Ve sen onları başkalarından daha ihtirasla hayata sarılmış göreceksin, hatta Allah’tan başkasına ilâhlık yakıştırmaya şartlanmış olanlardan bile daha çok: onların her biri binlerce yıl yaşamak ister; hâlbuki uzun yaşaması, böyle birini [ahirette] azaptan kurtarmaz: zira Allah onun bütün yapıp-ettiklerini görmektedir.”[1]
Âyette görülüyor ki, Yahudiler âhiret yurdunda sadece kendilerinin mutlu olacaklarını ileri sürmelerine rağmen; hakikatte insânlar içinde, âhireti düşünmeden dünya hırsına en fazla kapılanlar da onlar olmuştur. Bu durum tecrübeyle de sabittir. Onun için âyette, “Onlar, insânların yaşamaya en düşkün olanlarıdır” denilmeyip, “Onları, insânların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun” buyurulmuştur. İşte doymak bilmeyen bu hırs, onları haram helâl demeden, kendilerinin menfaatine olan herşeyi yapmaya sevketmiştir ve bu nedenle “hak” kavramını bir kenara bırakıp her türlü zulme ve haksızlığa yelken açmışlardır. Zaten onların âhireti umursamayıp “bin yıl” yaşamak istemeleri de bu dünya hayatına karşı olan aşırı sevgilerinden kaynaklanmaktadır.
Şimdi Yahudilerin yerilmiş bu dünyâ hırsı görünen odur ki; Müslümanların da zaman içerisinde ahlâkı hâline gelmiş bulunmaktadır. Hz. Peygamber hayattayken her türlü sıkıntıyı, çileyi, fakirliği yaşayan ve bunlara sabrederek âhiret hayatını öncüleyen Müslümanlar; Hz. Peygamber göçtükten sonra maalesef aynı duyarlılığı gösterememiş, dünyâ/makam sevgisi ve zengin olmaya yönelik hırsları onları kaplamıştır. Bu üzücü gerçekliği Hz. Ömer şöyle ifâde etmiştir: “Biz, yoklukla, kıtlıkla imtihan olduk kazandık, varlıkla imtihan olduk, kaybettik.” Yine buna bağlı olarak Hz. Peygamber zamanında Allah’ın kelimesini yüceltmek adına yapılan savaşlar, göçünden kısa bir süre sonra “sınır genişletmeye ve ganimet elde etmeye” dönüşmüştür.
Şüphesiz Müslümanların mal/mülk sahibi olmaları veya zengin olmak istemeleri yadırganacak........
© Mir'at Haber
visit website