MUALLAK
Muallak; çoğu insanın ilk kez duyduğu, okuduğu bir kelime olabilir. İslam tarihi ve edebiyatla ilgilenenler ise kelimeyi bir tamlamanın içinde görmüşlerdir. Muallaka-i seb’a (Yedi askı). Bunlar, yazımızın konusu değil tabii ki. Kelimenin sözlükteki karşılığı ise şöyledir: Herhangi bir sonuca bağlanmayan, bir diğer ifadeyle sürüncemede kalan; asılı, askıda olan.
Yazımıza konu olmasının sebebi ise çok uzun bir süredir insanımızın düşüncelerinin, davranışlarının hatta belki inançlarının muallak halde bulunmasıdır. Bunun üzerine birkaç kelam etmektir niyetimiz. Belki kendimizden başlayarak yere basan tutum, davranış ve inanca ulaşırız.
Yaşadığımız topraklarda Osmanlının son dönemlerinden başlayıp bazı zihinlerde hala devam eden Batılılaşma düşüncesi; düşünce ve davranış açısından muallak bir topluma dönüşmemize sebep olmuştur, dersek çok iddialı bir cümle kurmadığımızı düşünürüz. Batıya eğitim için gidip dönmeyen, dönüp de içinde yaşadığı topluma yabancılaşan nice örnekler okuduk, okuyoruz. Bunun Tanzimat dönemi ve sonrasında kaleme alınan eserlerde de zaman zaman işlendiğini görüyoruz. Ahmet Cevdet Paşa’nın torunu ve şair, yazar Fatma Aliye Hanım’ın (Elli liralık banknotlarda resmi var) kızı Zübeyde İsmet’in Avrupa’ya gidip dönmemesi sonrasında da hayatına bir Katolik rahibesi olarak devam etme kararı alması gibi nice olaylar olmuştur. Yine Ahmet Haşim’in yazılarında bazen Batıyı bazen de Doğuyu (İslam’ı) esas alan, öven yazılar yazması muallak durumun belirgin örneklerindendir. Başka örnekler de var muhakkak. Yahya Kemal, Tanpınar… Camiye giremeyip cami ve namaz güzellemesi yapanlar, cihat çığırtkanlığı yapıp bir boykotu dahi adam akıllı yapamayanlar, zalimlere karşı mücadele edenlerin çabasına kulp takanlar, hak hukuktan bahsedip çalışanlarını ezenler…........© Mir'at Haber
