menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ANI DEFTERİ 2            

7 3
25.04.2025

Kalıcı dostluklar diye çıktık yola. Hayat rüzgarının hepimizi başka iklimlere savuracağı devrandır şimdi. Hepimizin bambaşka dağların zirvesine uçacağı devrandır şimdi. Fakat biz biliyoruz ki nerede olursak olalım karşı dağlardan birinin zirvesinde bir gönül dostumuz, bir ruh kardeşimiz var ve ne olursa olsun daima bizimle, daima yanımızda olacak. Bu gönül dostumuz, bu ruh kardeşimiz sensin. Kardeşliğimizi asla unutmayacağım. İbrahim.’

Sabah erkenden kalkmış, kahvaltısını hazırlamış ve yapmış, keyif çayını yudumlarken defterin sayfalarını çevirmeye başlamıştı. Ustalar gelinceye kadar birkaç anıyı daha yeniden yaşamaktı niyeti. Güne İbrahim’in yazdıklarıyla başladı. Okula şehrin uzak noktalarından birinden geliyordu. Daima gülümseyen bir yüzü vardı. Onunla dostluğu derinden hissederdiniz. Paylaşımcı bir arkadaştı. Yardım edilecek bir husus mu vardı, İbrahim hemen orada bitiverirdi âdeta. İzini kaybetmişti onun bir süredir. Nerededir, ne yapıyor; bilmiyordu. Onunla irtibatı koparmadığını düşündüğü arkadaşları arayıp ona da ulaşmaya karar verdi. Hangi dağın zirvesindeyse ona ulaşacaktı. İbrahim bunu fazlasıyla hak ediyordu zira.

O, İbrahim’i düşünürken kapı çaldı, ustalar gelmişti. İçeri aldı onları. İşe başlamadan onlara birer taze çay ikram etti. İçtiler, sonra iş kıyafetlerini giymek üzere uygun bir odaya geçtiler. Malzemeleri alarak işe başladılar. Onlara yardım etmek için o da üzerini değiştirmişti. Evin tadilatının bir an önce bitmesini istiyordu. Malzeme hazırlığı aşamasında yardımcı oluyor, tamamlanan kısımların en azından kaba temizliğini yapıyordu. Bu arada vakit ilerlemiş, çay molası verme zamanı gelmişti. Çayın iyice demlendiğini düşünüp ustaları çaya davet etti. Uygun yerlere oturmadan önce karton bardaklara doldurulan çaylardan birer tane aldılar. Ustalar, çayın güzel olduğunu söyleyip teşekkür ettiler. Çay üzerine sohbetleri devam ederken aklına Mehmet Aycı’nın ‘Çay Gazeli’ şiiri geldi. Kırağı adlı edebiyat dergisinde yayınlanmıştı şiir ve bir çay sever olarak hoşuna gitmişti onun. Dergi, artık yayınlanmıyor; o da anılarda kaldı. Necip Fazıl’ın ‘Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan…’ diye başlayan dizeleri ise pek çok kişinin dilinde zaten. O, bütün bunları düşünürken onun daldığını gören ustalar; ikinci hatta üçüncü çaylarını içmiş, işe koyulmuşlardı bile. Bir çay daha içti. Kalktı, yardımcı olmaya devam etti. Öğle yemeği için verilen arada defteri aldı eline. Şerif’in yazdıklarını okudu bu kez.

‘Kardeş, ben yazmaktan çizmekten anlamam. Dobra biri olduğumu bilirsin. Seni severim. Seni seveni de senin sevdiğini de severim. O kadar. Allah var, gam yok. Bu ilke daima aklında bulunsun. Hayatı kafaya çok takmayacaksın. Bana bahsettiğin kitapları da okuyacağım, söz. Görüşeceğimiz çok gün olur inşallah. Zaten bu şehirden nereye gideceğiz ki…’ Şerif’le bir daha aynı şehirde hiç bulunamadıklarını hatırladı. İddialı laflar söylemek gençliğin şanındandır, dedi........

© Mir'at Haber