Karşı Cinsi Tahrik Etmek Suç Değil midir?
Ahlaksızlığa Kapı Aralamak mı, Kendini Korumaya Almak mı Öncelikli Hak?
Tahrik mi, Tedbir mi Yadırganmalı?
Önsöz: Meseleyi Doğru Zeminde Ele Almak
İnsanlık tarih boyunca en çok tartışılan meselelerden biri, kadın ile erkeğin birbirini nasıl gördüğü, nasıl yaklaştığı ve bu ilişkinin hangi sınırlar içinde kalması gerektiğidir. İffet, haya, ahlâk ve namus kavramları her toplumda farklı derecelerde önemsenmiş, fakat bütünüyle yok sayılmamıştır. Günümüzde ise bu hudutlar, ferdi özgürlük adı altında gevşetilmekte, hatta kaldırılmak istenmektedir.
Ne var ki, insanın yaratılışında var olan cinsî meyil ve şehvet duygusu inkâr edilemez. Bu hakikat görmezden gelinerek, “Herkes istediğini giyer, istediğini yapar; karşısındakinin bakışı onun sorumluluğudur” denilmesi, hem ilmî gerçeklere hem de vicdanî ölçülere aykırıdır. Zira her özgürlüğün sınırı, başkasının hakkını ihlâl etmemektir. Öyleyse şu soruyu sormak zorundayız:
Bir kimsenin kendini koruma hakkı mı önceliklidir, yoksa başka birinin tahrik edici tavrı mı?
Bu sorunun cevabı, yalnızca dinî bir tartışma değildir; psikoloji, sosyoloji ve hukuk açısından da esaslı bir meseledir. Çünkü insanın içgüdülerini yok sayarak bir ahlâk düzeni kurmak mümkün değildir[^1].
I. Yaratılış Hakikati: Kadın ve Erkek Fıtratının Temel Farkları
İnsan, bedeni ve ruhuyla birlikte bir bütündür. Kadın ve erkek, görünüşte birbirine benzese de, yaratılış gayeleri ve derûni donanımları bakımından farklıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de:
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini var eden Rabbinizden sakının”[^2]
buyrularak, kadın ve erkeğin aynı özden fakat farklı özelliklerle yaratıldığı belirtilmiştir.
Kadın, şefkat, merhamet, incelik ve estetik duyarlılık bakımından güçlü bir yaratılışa sahiptir. Erkek ise güç, mücadele, koruma ve temin edici rol ile donatılmıştır. Bu fıtrî farklılıklar, aileyi kurmak ve nesli devam ettirmek için zarurîdir. Ancak bu farklılık, cazibenin de kaynağıdır. Zira erkek kadına, kadın da erkeğe karşı meyillidir. Bu meyil, belli sınırlar içinde kaldığında rahmet olur; hudutlar aşıldığında ise fitneye dönüşür[^3].
Modern psikoloji de bunu doğrulamaktadır: Cinsî çekim, yalnızca çıplaklıkla değil, beden dili, giyim, bakış ve davranışlarla da tetiklenir. Yapılan araştırmalar, erkeğin nazari uyaranlara kadından daha hızlı tepki verdiğini göstermektedir[^4]. Bu sebeple, açık saçık kıyafetlerin veya tahrik edici tavırların, karşı tarafta güçlü bir istek uyandırması kaçınılmazdır.
İslâm, bu gerçeği göz ardı etmemiş; bilakis, insanların yaratılış özelliklerine uygun tedbirler koymuştur. Tesettür, sadece kadın için değil, erkek için de bir emirdir. Zira ilk emir bakışın korunmasıdır:
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar… Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar”[^5].
Bu ayet, hem kadın hem erkeğin birbirini tahrik edecek davranışlardan uzak durması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
II. Şehvet Duygusu ve Tahrikin Mahiyeti
Şehvet, insanın fıtrî bir duygusudur; yok edilemez, fakat disipline edilebilir. İslâm, şehveti tamamen yasaklamamış; meşrû bir çerçeveye, yani evliliğe yönlendirmiştir. Ancak bu duygu, hoyratça tahrik edilirse, kişinin iradesi zayıflar ve toplumda ahlâkî çözülme baş gösterir[^6].
Bugün televizyon, sinema, sosyal medya ve moda endüstrisi, sürekli olarak tahrik unsurları üretmektedir. Kadının bedenini pazarlayan reklamlar, cinsî kimliği öne çıkaran giyim tarzları, “benim bedenim, benim özgürlüğüm” sloganları ile normalleştirilmektedir. Oysa bu durum, yalnızca ferdi bir tercih değildir; içtimai bir mesele doğurmaktadır.
Psikiyatri uzmanları, sürekli tahrike maruz kalan bireylerin saldırganlık eğiliminin arttığını ve bunun cinsi suç oranlarını yükselttiğini........
© Mir'at Haber
