FEMİNİST OTOKRASİ
Siyaset biliminde otokrasi, tek kişinin, küçük bir zümre veya bir partinin siyasi erklerin toplanması, erklerin elinde toplandığı kişi veya partinin üstünde denetleyici hukuk veya normların bulunmaması halidir.
İlk bakışta tamamen siyaset veya yönetimle ilgili görünen otokrasinin feminizmle veya kadın hareketleriyle ne gibi ilişkisi vr, diye sorulabilir. İki yönden ilişkisi var: İlki otokrasi doğrudan erk yani kuvvetle ilgilidir, ikincisi feminstler dahi kadın söylemi ve kadın hareketlerinin tamamını –hatta kadın cinayetlerini- politik olarak görür ve gösterirler. Bu durumda otokrasi ile feminizm arasında ilişki kurmak garipsenemez.
İslam bakış açısından kadın erkek ilişkisinin doğası, erkeğin sahip olduğu bazı “fiziki/fizyolojik avantajlar/fazlalıklar” dolayısıyla kadına karşı sorumlu ve onu gözetleyen aile reisi ( kavvam) vasfının korunmasına ve aile düzeninde meşru (maruf) çerçevede kadının erkeğe itaat etmesine dayanır. Çünkü ne kadar aksi iddia edilirse edilsin, erkek ve kadın arasındaki ontolojik bağ birebir ‘eşitliği’ değil, yaratılıştaki çeşitliliği ve bunun zorunlu sonucu olan farklılığı öngörür. Modernlik, bu doğayı tahrip etti, selim fıtratı bozdu. Ailede reisliğin erkekten alınmasıyla kavvam vasıf, yapılan sosyo-ekonomik düzenlemelerle itaat; anayasalarda yer alan eşitlik ilkesiyle farklılık aileyi belirleyen sabiteler olmaktan çıktı.
Belirtmek gerekir ki, erkeğin kadın üzerindeki katı tahakkümü, güç merkezli teknolojik gelişme, ulus devletin emredici gücü ve tabiata kaba müdahaleleri temel alan modern uygarlığın ürünüdür, bunun Kur’an’da sözü edilen hükmün maksadıyla iligisi yoktur. Modernlik öncesinde kadın çeşitli mağduriyetlere uğramıştır, ancak bunlar sistemli kültürel kalıplarla sürdürülen haksızlıklar değil, genel hak ve hukuk ihlalleri cinsinden şeylerdi. Modern uygarlık tabiatındaki güç temerküzü ve tahakküm dolayısıyla erkek egemen bir karaktere sahiptir. “Erkek egemen (ataerkil) kültür”ün kadim zamanlardan beri sürüp geldiği fikri, geçen yüzyılda........
© Mir'at Haber
