ŞİMDİ DÖĞÜN SAKARYA!
Tarihle övünme’nin, hal ile dövünme’nin gelecekle ilgili hayal kurma’nın zamanı değil bugün. Dünya gerçekten meçhul olmayan bir geleceğe doğru sürükleniyor. İnsanlar ciddi bir akıl tutulması yaşıyor. Ay ve güneş tutulması, akıl tutulmasından daha çok ilgisini çekiyor insanların.
Bugün peşinden koştuğumuz “Uluslarası düzen” 1648’lerde kuruldu. Bu sistem o gün inşa edilirken, biz de onların peşine takıldık. Lale devrine “Kâm alalım için dünyadan ve mai tesnim içmek için nevpayeden” (dünyadan zevk almak, yeni bir çeşmeden Cennetvari bir su içerek eğlenmek) hayali kurarken, bir de baktık ki, “Eyvâh! Beş-on kâfirin îman’ına kandık; Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!”.. Tanzimat’la birlikte peşinden koştuğumuz düzen bizi yutmaya hazırlanıyor. Bizi kavram, kurumları ile, kıyafeti ile, hukuk düzeni, maarifi ile bizi kendine benzetmeye başlamış. “Ne hilafet (Şeriat) kalıyor ortada, billahi ne din! Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor,. Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor”.
Tanzimat sonrası süreci biliyorsunuz zaten, İttihat Terakki ve Cumhuriyet.. “Cumhuriyet” dedikse “Monarşik Cumhuriyet” İttihat Terakkinin siyasi kanadının örgütlediği bir şey. Meşruiyette İttihat Terakki’nin. Askeri kanadı duruma hakimdi. Enver, Talat, Cemal paşalar Alman, İngiliz, Fransız muhibbi idi. Türkleşme, İslamlaşma, Batılılaşmayı tartışıyorlardı. Cumhuriyeti batılılaşmayı savunanlar kurdu. Türklüğün ve İslamlığın içini boşalttılar. Damat Ferit de zaten Sarayda bir İngiliz muhibbi idi. O dönemde tarikat şeyhleri desen çoğu sarayın arka bahçesine hapsedildi.
“Monarşik Cumhuriyet”in “Tek Parti”sinin resmi ideolojisi Moiz Kohen / Tekin Alp, Dil’ini Agop Dilaçar, Türk Ocağı’ndaki “Türklük fikriyatı”nı Lazaro Franco’nun sponsoru olduğu bir ekip oluşturdu. Emil Durkhaim sosyolojisinden yola çıkarak Kibbutz/Kolhoz karışımı bir ekonomi temelinde köy/Kent projesinin yeni Cumhuriyete uyarlanmasından ibaret bir proje iken “Kürt Milliyetçiliğinin esasları”nı yazan adam’a Rıza Nur, bunu Türkler için uyarlattırarak “Türk Milliyetçiliğinin esasları”nı yazdırdılar. Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi boşuna kurulmadı. Bu yolla Dil de, Tarih de, Coğrafya da yeniden tanımlandı. Almanya’dan, Avrupa’dan çok sayıda akademisyen getirildi danışman olarak Türkiye’ye. Yasalarımız batıdan tercüme edildi, yasa tasarıları, tercüme yanlışları ile, gerekçesiz olarak meclise sevkedilip, müzakeresiz olarak oy birliği ile kabul edildi.
Bugün Türkiye’nin İsrail’le savaşıp savaşmayacağını konuşuyoruz. Aslında Sabatay yazarlara göre Türkiye Cumhuriyeti 1. İsrail’dir. İsrail’i, o kadroların zihniyet ikizleri kurmuştur. Ve bu gün de o İsrail, yeni Türkiye’yi yeniden kendi kurmak istiyor. Türkiye üzerinden “İbrahim buluşmaları”, “Nuhi Yasalar” çerçevesinde “Karay Birliği”ni kurmak ve “Hazara devleti”ni ihya etmek istiyor.
Tabi Önce Gazze’yi ve hemen ardından Batı Şeriayı ilhak edecek ve hemen Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelecek. Eş zamanlı Şam’a girecek. Büyük İsrail Projesinin 1. Etabı olan Nil ile Fırat arasını almak için Türkiye’nin kapısını çalacak. Böyle gideceksek, “şimdi döğün Sakarya!”
İsrail aslında Türkiye ile birlikte hareket etmek istiyor. BOP projesindeki konumumuz bunun içindi.
Ben Türkiye-İsrail ilişkilerinin seyrini Lefkoşe, İstanbul/Ankara, Bakü hattındaki gelişmeler üzerinden izliyorum. İstanbul burada kilit bir role sahip. “Karay” ve “Hazara........© Mir'at Haber
