menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

NASIL BİR MÜSLÜMAN?                 

417 4
06.09.2025

Müslüman’ın “Nasıl”ını Kur’an tanımlamış: Allah’ın kitabında emrettiği, Resulullahın yaşadığı, öğrettiği gibi bir Müslümanlık. Ona ön ya da son bir ek gerekmez. O sade ve yalın şekli ile İnsanı Belhum adal olmaktan kurtarıp, ekmeli mahlukat, eşrefi mahlukat olmaya yüselten, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olan bir Müslümanlık. Zaten başka bir Müslümanlık yok.

Normal Müslüman” diye bir Müslüman tanımı olamaz. Ya da “İdeal Müslüman”. Norm’u koyan kim ona bakmak gerek, O Müslümanlık tanımını yapanın kim olduğuna bakmak gerek. Mesela devleti ele geçirip topluma kendi Normuna göre din dayatanların dini, o norm koyucu, İlahlık taslayan kişi ya da kurumun normali olan dindir. O “Allah’ın insanlar için, kulları için seçtiği din” değildir. Onun için zaten “TSE damgalı bir din” diye tanımladığım “Resmi din öğretisine yönelik eleştiriler”imi “Bu din benim değil” diye bir kitapta toplamıştım. O din İran’da Şiizm’e olur, Suudi Arabistan’da Vehhabizm’e, bir başka yerde Sufizm’e dönüşür.

Kim ki, dinine Allah’ın sözünden başka bir şey ekler ya da ondan bir şey çıkartırsa, kişi eklediği ve/veya çıkarttığı şeyle başbaşa kalır, din aradan çekilir. Ona bir şey ekleyen ya da ondan bir şey çıkartanlar aslında o dine inanan insanlara karşı İlahlık ve Rab’lik taslamış olurlar.

İdeal Müslümanlık derken o “idea” ne ki? İdea “fikir” demektir. Fikir tefekkür ürünüdür. Birinin düşüp kalıpladığı şey bizim dinimiz olamaz. O olsa olsa bir yorum olabilir. Dinin temeli ya da çerçevesi birinin fikri olamaz. Eflatunda duyular alemi ötesinde bir İde’ler alemi vardır. Orada mutlak adalet ve saf doğruluk vardır.

Din zanni bir konu değil. “İman” yaratılış’la birlikte içimizde varolan bir hakikattır. Kökünde “Elestü bezmi”, “Galu bela zamanı” vardır.

Bugün geldiğimiz noktada din, kültürel bir aidiyet, tarihi bir miras olarak algılanmaya başladı. Din ve Mezheb ırk’la sentezlendi. Türkler Sünni, İranlılar Şii, Suudlar Vehhabi oldu. Türk İslamı, Arab İslam’ı, Fars İslamı’ndan söz eder olduk. “Allah’ın dini”ni “Atalarımızın dini’ne dönüştürdük. Eş’ari’lik ve Maturidi’lik aslında ırklar arasında paylaşıldı sanki. Kimimiz “Mezhebçi” oldu, kimimiz “Tarikatçı”, kimimiz farklı Cemaatlar’la kendimizi ifade eder olduk. Hemen hepsi de “Fırka-i Naciye” olduğunu iddia eden, kendilerinden olmayanları dışlayan, hatta tekfir eden.

Ya hu, Sünni’lik, Şii’lik, Selefi’lik mezheb mi olur?. Bunların her 3’ü de temelde aynı dinin olmazsa olmazları değil mi? Sünnet’i ve cemaat’ı reddeden biri Müslüman olabilir mi?_ Ehlibeytten yana olmayan bir Müslüman var mı?, İslam’ın bütün olarak ilk uygulandığı dönemi yok sayarak nasıl bir Müslümanlıktan söz edilebilir.. Tabi, Türk tipi Sünnilik, Safevi Şia’lığı, Suud’un Vehhabiliğinden; avami Selefiliği’nden söz etmiyorum. Ya hu “Müslümanlık” bize yetmiyor mu? “Müslümancılık” da ne oluyor? Biz her zaman her yerde mazlumdan yana zalime karşı olacaktık, zalim babamızda olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Hani “Müslümanlar kardeşti”!. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiydik. İş “Hangi Müslüman” noktasına geldi. “Laikçi........

© Mir'at Haber