ADİL ŞAHİDLER OLMAK!
Unutmayalım, Allah (cc) bizden yaşadığımız zamana, mekana, kişilere ve olaylara karşı adil şahidler olmamızı istiyor. Unutmayalım, O İlahımız ve Rabbimiz olan Allah (cc) bizden, bir kavme olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemesini istiyor.
Haklı olmak, başkalarına haksızlık etme hakkı vermez. Babasının suçu yüzünden oğulları, çocuklarının suçu yüzünden babaları cezalandırılmaz. Doğduğumuz ana-babayı, toprağı, zamanı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi biz seçmedik. Kişi, topluluk, halk, millet, ülke olarak topyekun aziz ya da lanetli olamayız. Firavun evinde Azizler, peygamber evinde katiller olabilir. (Nisa 135)’de ne deniyordu: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin de olsalar fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten saparak nefsinize uymayın. Eğer (gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) kaçınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Hiç birimiz dünyada olup-bitenleri görmemezlikten, duymazlıktan, bilmezlikten gelme hakkına sahip değildir. Görevimiz Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaktır. İcabında haksız olan babamız da olsa, atamız da olsa, onlara karşı düşmanımızın hakkını savunmakta tereddüt edenler imanlarını gözden geçirsinler. Adalet terazisini, ölçüyü- tartıyı, hesap ve kitaplarını doğru tutsunlar.
Hindular bugün Hindistan’da inanılmaz zulümler yapıyorlar. Onları esir aldığınızda, yediğinizden yedirecek, giydiğinizden giydireceksiniz. Onların kutsadıkları inekleri onların gözü önünde kesip, onlara yedirmeyeceksiniz. Size zulmeden bir Dürzi’yi yakaladığınızda, sakalını-bıyığını kesmeyeceksiniz. Onların dinine, diline, ibadetine, kılık-kıyafetine, zarar vermeyeceksiniz. Bu bir Siyonist de olsa, onların bize yaptıklarını her konuda onlara biz yapmayacağız. İnsanlık suçu, savaş suçu kabul edilen işler kısasa dahil değildir. Onlar bizim kardeşlerimize tecavüz etti diye biz onlara tecavüz edemeyiz, onlar mabedimizi yaktı-yıktı, kitabımıza hakaret etti diye biz onlara bunu yapamayız, onlar bizim çocuklarımızı öldürdü diye biz onların çocuklarını öldüremeyiz. Onlar bizim kutsalımıza küfretti diye, biz onların kutsalına küfredemeyiz. (İnsan 8)’de Allah (cc) şöyle buyurdu: “Onlar, yoksula, yetime ve esire seve seve yedirirler.” O Rabbimiz (En’am 108)’de yine şöyle buyurdu: “Onların, Allah’tan başka taptıklarına sövmeyin ki, onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a sövmesinler. Böylece her ümmete kendi yaptıklarını güzel gösterdik. Sonra dönüşleri Rablerinedir; O, onlara yaptıklarını haber verecektir.”
Sakın “haddi aşanlar”dan olmayalım. Onlar kitab’ta “Fahşa topluluğu” olarak tanımlanır. Yoksa bu anlamda “Fahişeler” Zani’lerden (Zina edenlerden) ibaret değildir. Eğer, savaş değilse, kişisel ya da bir topluluk özel husumet ya da kinleri sebebi ile birilerinin canına kasdetmişse, onlara kısas uygulanabilir. “Kısas’ta hayat vardır”. Tövbe eder, tazmin ederse, bağışlamak daha güzel bir yoldur. Bizi öldürmeye gelenler, bizde dirilsinler demiyor muyuz. En fazla sahabeyi katleden kişi Halid b. Velid değil mi idi, Hz. Ömer dediğimiz kişi, peygamberi öldürmeye giderken yolda iman etmedi mi, Hz. Hamza’yı şehid eden, kalbini çıkartıp dişleri ile ısıran, kulağını ve burnunu kesip boynuna takıp danseden kişi,........
© Mir'at Haber
