Kutsal değerleri koruma kanunu - I
İslâm, hayatın her alanına ait görüşleri olan, yaşamın bütün alanlarındaki sorunlara çare ve çözüm yolları getiren; hayatın bütün alanlarına müdahale eden bir dindir. Yani, Allah-u Teâlâ’nın arzındaki her türlü fitne, kötülük ve zulmü bertaraf etme iradesini ortaya koyan bir dindir. Böyle bir dinin, her türlü haksızlık, kötülük, haddi aşma ve zulme karşı sessiz kalması, hele dini değerlere karşı işlenen suçlara kayıtsız kalması asla düşünülemez.
İslâm dininin doğuşu ve Hicret’le birlikte devletli din oluşu göz önüne alındığında, değil kutsalları korumak, yeryüzündeki bütün kötülüklere karşı durma iradesini kendisine şiar edinmiş bir din olduğu görülecektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hicret’le birlikte miladi 622’de Medine’de kurduğu İslâm devletiyle bu iradeyi ortaya koymuş, adaleti tesis etmiş; her türlü fitne ve zulmü bertaraf etmiştir. Bu uğurda Cihad etmiş, yeri geldiği zaman barış anlaşmalarıyla zulmün önüne set çekmiştir.
İslâm’ın devletli din oluşu yeryüzünde adaleti ikamede büyük avantaja dönüşmüş, dini değerler devlet eliyle korunmuştur. Bu yüzden, İslâm devlet sisteminin hâkim olduğu bir iklimde, böyle bir dünya düzeninde dini değerlerin ulu orta aşağılanması asla söz konusu olmamıştır, olamaz da.
Günümüzde Batı’da mukaddes Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e ve kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik haddi aşan tutumlar, İslâm devlet sisteminin olmayışı, halkı Müslüman olan ülkelerin başındaki liderlerin müstemleke ruhlu........
© Milli Gazete
