Bayramı beklerken…
Allah-u Teâlâ’ya şükürler olsun ki, bizlere değer vererek yaratıkların şereflisi (eşref-i mahlûkat) yaptı ve en güzel şekilde (ahsen-i takvim) yarattı. Bizleri “kulluk makamına” layık gördü. Mükemmel dini İslâm’la nasiplendirdi.
Yine şükürler olsun ki, Ramazan ayına ulaştırarak bu mübarek iklimin feyz ve bereketini tattırdı. Bin aydan daha hayırlı olduğunu beyan ettiği Kadir gecesine ulaştırdı. İnşallah, arefe gününe ve mübarek Ramazan Bayramı’na da kavuşturur.
Bayramı beklerken, Allah-u Teâlâ’nın bize lütfettiği nimetleri düşünmek ve ferasetimizi gayrete dönüştürmek gerekir.
Şerefli Muhammed ümmetinin yeryüzündeki zulmü bertaraf edip, hakkı üstün tutmak ve adaleti ikame etmek için mücadele etmesi gerektiğini hatırlamak gerekir.
Birlik ve beraberliğin sağlanması, kardeşlik bağlarının kuvvetlendirilmesi ve zulme topyekün başkaldırılması için bir başlangıç olmalıdır bayramlar. En azından bu duyguyu yükleneceğimiz müstesna anlar…
Yılda iki kere idrak ettiğimiz bayramlar, Cuma günleri oluşan kitlesel hareketin yılda iki defa büyük ve geniş katılımla icra edildiği anlardır. Müslümanların her türlü dert ve sıkıntılarının tartışıldığı, çözüm yollarının aranarak çözümlendiği günlerdir asli itibarıyla. Hiç olmassa bu bilinci kuşandığımız günler olmalıdır. Bu da değilse öz itibariyle toplu görüntü verdiğimiz anlardır, farkında olmasakta…
Bayramı beklerken, bu günlerin Allah-u Teâlâ’nın çağrısına itaat ve O’na ibadetin yanı sıra sosyalleşme ve sosyal yardımlaşma aracı olduğunu unutmamak gerekir. Yıl boyu sadaka ve zekâtlarımızla gerçekleştirdiğimiz yardımlaşma duygusu bu ayda daha da zirveye çıkar. Buna fıtır sadakaları da eklenir bayrama ulaşmadan…
Bayramlar, sosyal yardımlaşmanın zirveye çıktığı, fakir fukaranın, yoksulun ve akrabanın dertleriyle dertlenildiği, şefkat ve merhamet duygularının zirveye ulaştığı zaman dilimleri olmalıdır; bu bize........
© Milli Gazete
