Yan yana olabilir miyiz?
“Babamın uzun kış geceleri hazırladığı cenklerde
Binmiş gelirdi Ali bir kırata
Ali ve at, gelip kurtarırdı bizi darağacından
Asya’da, Afrika’da, geçmişte gelecekte
Biz o atın tozuna kapanır ağlardık
Güneş kaçardı, ay düşerdi, yıldızlar büyürdü
Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü
Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Ali olmak bir hedef her çocukta
Babam lambanın ışığında okurdu
Kaleler kuşatırdık, bir mümin ölse ağlardık
Fetihlerde bayram yapardık
İslam bir sevinçti kaplardı içimizi”
(Sezai Karakoç/Çocukluğumuz)
**
· “Muhakkak ki kendini üstün gören, kibirlilik içinde olan kimselerde Allah sevgisi yoktur.” (Nisâ, 36)
· “Allah, kişinin kendisini üstün görmesini yasaklar.” (Nahl, 90)
**
· "Allah Teâlâ bana: Birbirinize karşı öylesine alçak gönüllü olun ki, hiçbir kişi diğerine karşı haddi aşıp zulmetmesin. Yine hiçbir kimse, bir başkasına karşı böbürlenip üstünlük taslamasın diye vahyetti." (Müslim, Cennet 64)
Çarşamba
Yan Yana Yürüyebilmek
“Hayır işlerine inanmıyorum. Çünkü hayırseverlik, bir tek kişinin ellerinden aşağıya doğru akan bir lütuf gibidir; dikeydir, yukarıdan aşağıdır. Ama dayanışma, yan yana yürümektir, yataydır. Dayanışma, ötekine saygı duymaktır, birlikte yük taşımaktır, eşitliğin ve paylaşmanın sesidir.” Bu sözler, sadece bir ahlaki çağrı değildir; aynı zamanda sosyolojik bir tespittir. Hayırseverlik, çoğu zaman yoksulluğu ve yoksunluğu saklayan, görünmez kılan bir perde gibidir. O perde arkasında gerçek nedenler kalır; yapısal adaletsizlikler, eşitsizlikler, yoksulluğun kendisi. Bir çocuğa yemek vermek onu kısa süreliğine hayatta tutar; ama neden aç kaldığını sorgulamak, sistemi değiştirmeye başlar.
Dayanışma, bir yol haritasıdır; bireylerin değil, toplumun dönüştüğü, dönüşebileceği bir yol. Bu yolda kimse aşağıdan yukarı bakmaz, kimse yardım eden ya da yardım edilen olarak değil, birlikte yürüyen olarak durur. Dayanışma, sadece insani değil, politik bir eylemdir; adaletin, özgürlüğün ve eşitliğin somut ifadesidir. Bugünün dünyasında, dayanışmanın sesi çoğu kez duyulmuyor. Dayanışmayı yok sayanlar, toplumun en zayıf halkalarını daha da görünmez kılmaya çalışıyor. Oysa gerçek değişim, tam da burada başlar: Yan yana durmak, ortak acıyı paylaşmak, ortak umuda yürümektir. Hayır değil, dayanışma.
Dayanışma ile hayırseverlik arasındaki temel fark, birinin yapısal adaletsizlikleri meşrulaştırma potansiyeli taşırken, diğerinin bu adaletsizlikleri ifşa etmesi ve dönüştürmeye çalışmasıdır. Hayırseverlik, çoğu zaman bireysel vicdanın tatminiyle sınırlıdır. Bir iş insanının bir miktar parasını bağışlaması, bir kampanyaya destek verilmesi ya da bir yardım kolisinin dağıtılması; hepsi önemli olabilir, ama bu eylemler, sistemin neden bu yardımlara ihtiyaç duyacak kadar çok insanı dışarıda bıraktığını sorgulamaz. Sorgulamadığı gibi, bu düzenin devamlılığına da katkı sunar. Oysa dayanışma, sorunları bireylerin ahlakına havale etmek yerine, sistemsel nedenleri ortaya çıkarır ve dönüştürmeyi hedefler. Adaletsizliğin kaynağını teşhis eder; kişisel yardım değil, kolektif çözüm önerir.
Bugünün dünyasında en derin kriz, sadece ekonomik değil; aynı zamanda ahlaki ve politik bir krizdir. Zenginliğin ve refahın belirli ellerde birikmesi, sadece ekonomik eşitsizlik değil, aynı zamanda insani bağların zayıflaması anlamına gelir. Gelirin adil dağıtılmadığı, kaynakların birkaç kişinin kontrolünde olduğu bir dünyada, dayanışma sadece bir duygu değil, bir zorunluluktur. Toplumsal refahın, insanların insanca yaşayabileceği bir düzeye ulaşabilmesi için servetin ve kaynakların daha hakkaniyetli bir biçimde paylaşılması gerekir. Gerçek mücadele, yoksulluğun sonuçlarıyla değil, nedenleriyle yapılmalıdır. Açlıkla mücadele etmek kadar, açlığı yaratan politikaları ortadan kaldırmak da bir görevdir. Hayırseverliğin değil, adaletin olduğu bir düzen kurmak için dayanışma gereklidir.
Dayanışma, yeni bir toplumsal sözleşmenin........
© Milli Gazete
