menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Okullar Açılırken

30 0
07.09.2025

Okullar Pazartesi günü açılıyor. Her yıl olduğu gibi caddeler, kırtasiye dükkânları, mağazalar çocukların ve ailelerin telaşıyla dolup taşıyor. Çantalar hazırlanıyor, formalar ütüleniyor, bütçeler zorlanıyor. Ama bu heyecanın içinde ağır bir gölge var: gelecek kaygısı. Biz, kendi gençliğimizde “zamanımız zor” derdik. Ama bugün bakıyorum da şimdiki gençlerin yükü bizimkinden çok daha ağır. Çünkü ulaşmak istedikleri şeyler, neredeyse hayal mesafesine taşındı. Üniversiteye giren genç, çıkışta iş bulabileceğini bilirdi eskiden. Bugün ise, en iyi bölümlerden mezun olanlar bile bambaşka işlere savruluyor, önemli bir kısmı uzun süre ailelerinin himayesinde hayatın bir fırsat sunmasını bekliyor.

Üstelik bu yalnızca “uzay mühendisliği” gibi ihtisas alanları için geçerli değil. Daha pratik, daha çok istihdam sağlayacağı düşünülen öğretmenlik, mühendislik hatta neredeyse tıp gibi bölümlerde bile tablo farklı değil. Mezun oluyorlar ama sistem onlara “yerim yok” diyor. Ve sistemin yürütücü aktörlerinin böyle bir kaygısı olduğunu da zannetmiyorum. Aileler, çocuklarını okutmak için daha zor şartlarda daha büyük emek harcıyor. Ama karşılığında, umutla kurulan hayallerin birer birer yıkıldığını görüyorlar. Bu yüzden okul yollarını dolduran her öğrenci adımında bir umut taşırken, velilerin gözlerinde aynı anda bir kaygı parlıyor.

Asıl acı olan ise şu: Yetkililer, sistemi hallaç pamuğu gibi savuran kararlar alıyor ama geleceğe dair umut olacak hiçbir şey ortaya koyamıyor. Sanki eğitim, sürekli deneme tahtası; her kuşak da bir denemenin kurbanı. Eskiden, yirmi yılda bir “kayıp nesil” çıkardı. Şimdi neredeyse her kuşak kayıp. Çocuklarımızın mutluluğu bu kadar zor olmamalıydı. Çünkü genç demek, umut demektir. Bir genç mutlu değilse, bir ülkenin bütün sistemini baştan........

© Milli Gazete