menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gazze: Küresel Vicdanın Yükselişi

19 1
26.10.2025

Bir vicdan kırılması olarak Gazze, bugün yalnızca bir coğrafya değil; çağımızın vicdanını yaralayan bir eşiktir. Birkaç kilometrelik kuşatılmış bir toprak parçası, insanlığın en büyük iddialarını sınayan bir laboratuvar haline gelmiştir. Demokrasi, özgürlük, insan hakları, adalet… Modern dünyanın en çok tekrar edilen kavramları, Gazze’nin enkazları arasında suskunluğa gömülüyor. Her bombalanan hastane, her yıkılan okul, aslında uluslararası sistemin çürüklüğünü, küresel düzenin ikiyüzlülüğünü açığa çıkarıyor.

Gazze’ye bakmak, sadece Filistinlilerin trajedisini görmek değildir. Aynı zamanda kendi insanlığımıza tutulmuş bir aynadır. Çünkü orada yaşanan her kayıp, bütün insanlığın kaybıdır. Bu yüzden Gazze’nin sessiz çığlığı, yalnızca bölgesel bir mesele değil; adaletin evrensel imtihanıdır.

Adaletin kadim kökenlerine dair bir hatırlatma yapmak da zor adaletini yitirmiş bir zamana çünkü hiçbir değerin, hiçbir “insani” özelliğin geçerli olmadığı bir karanlığı yaşıyoruz. Adalet kavramı, insanlığın ortak hafızasında en eski zamanlardan beri varlığını sürdürür. Platon’un Devlet’te “herkese hakkını vermek” olarak tanımladığı adalet, toplumsal düzenin temelini oluşturur. Aristoteles ise adaleti “eşit olanı eşit, farklı olanı farklı şekilde değerlendirmek” diye tarif ederek, ölçülülüğü ve orantılılığı merkeze alır.

İslam düşüncesi de adaleti merkezî bir ilke olarak görmüştür. Kur’an’ın en temel emirlerinden biri “adaleti ayakta tutmak”tır (Nisa, 135). Farabi, erdemli şehir tasavvurunu adalet üzerine inşa eder; İbn Haldun ise adaleti medeniyetin varlık şartı olarak görür: Adaletin ortadan kalktığı yerde devletin ömrü tükenmeye başlar. Bugün Gazze’nin enkazları arasında dolaşan sorular, aslında binlerce yılın birikimiyle inşa edilmiş bu adalet düşüncesine yöneliktir. Eğer adalet bir medeniyetin ayakta kalmasının temeliyse, Gazze’deki sessizlik bütün bir küresel medeniyetin çöküşünü haber vermektedir.

Modern çağın birçok döneminde küresel çapta ‘adalet krizleri’ görülmüştür. 20. yüzyılın felaketleri, adaletin yalnızca felsefi bir ideal değil, varoluşsal bir zorunluluk olduğunu göstermiştir. Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” kavramı, bürokratik ve teknik dillerin ardında insanlık dışı eylemlerin nasıl normalleştirildiğini açıklamıştı. Bugün Gazze’de kullanılan dil -“yan hasar”, “operasyon”, “güvenlik önlemleri”- tam da bu sıradanlaştırma mekanizmasının güncel versiyonudur. Ölümün ve yıkımın dili, teknik terimlerle maskeleniyor.

Levinas’ın öteki etiği de bu bağlamda hatırlanmalı.........

© Milli Gazete