Çerçevenin dışında
“Bülbüle gül yarar, deveye diken
Çiledir âşıkın boynunu büken
Tarlasına haram tohumu eken
Helal mahsulünü biçer mi bilmem.”
(Âşık Seyrani)
· “Sabret; çünkü Allah, iyi davranan ve işini güzel yapanların ecrini zayi etmez.” (Hûd, 115)
**
· “Sabır üçtür:
Musîbetlere karşı sabır,
Kullukta sabır,
Günah işlememekte sabır…” (Süyûtî, II, 42; Deylemî, II, 416)
Salı
İnsana dair notlar
“İnsan, dünyadaki en plastik varlıktır.”
(İsmet Özel)
Bir kelime, bir hakikati açabilir: plastik. Esneyen, biçimlenen, değişen... Bu kelimenin bugünkü çağrışımı yapaylığa, sahte olana meyletse de, insanın doğasına dair en doğru tespitlerden biridir bu. İnsan, koşullarla şekillenir, arzularla yoğrulur, acıyla kabuklanır. Bir kimlikten ötekine geçer; zaman zaman kendi suretine bile yabancılaşır. Ve belki de bu yüzden, insana dair düşünmek, sabit olanı değil; dönüşen, çarpışan, kırılan yanları anlamaya çalışmaktır.
Özgürlük, bu dönüşümün neresinde durur?
Jean-Jacques Rousseau, özgürlüğü “canının istediğini yapmak” olarak görmez. Ona göre özgürlük, “yapmak istemediğini yapmama kudreti”dir. Bu tanım, modern insanın içine düştüğü tüketim ve haz kültürünü tersyüz eder. Bugün arzunun kendisi, bir özgürlük simülasyonu olarak dolaşımdadır. Daha fazlasına erişmek, daha çok görünmek, daha yoğun hissetmek... Oysa gerçek özgürlük, reddetme yetisindedir. Kalabalığın yöneldiği yöne sırtını dönebilmekte, arzunun değil vicdanın sesine kulak verebilmekte gizlidir. Bu da ancak bir içsel bağımsızlıkla, bir bilinç disipliniyle mümkündür.
Fakat insan, bu türden bir içsel özgürlükle ne kadar barışıktır? Honoré de Balzac, Vadideki Zambak’ta insani zaafların sürekli ödün istediğini, bu zaafların ödünle beslendiğini anlatır. Bugün de durum farklı değil. Zaaflarımızın dili artık daha kurnaz, daha cilalı: "Biraz daha çalışırsan hak edeceksin." "Biraz daha susarsan seni sevecekler." "Biraz daha değişirsen kabul göreceksin." Her 'biraz' kendinden kopardığın bir parçadır. Ve insan, kendisinden ödün verdikçe, geriye ne kaldığını bilmeden yaşar.
Ivan Gonçarov’un Oblomov’unda birlikte yaşamanın zorluğu anlatılırken, modern bireyin yalnızlıkla sınavı da satır aralarından sızar. “Birbirinin kötü yanlarına kızmamak için akıl olgunluğu gerekir” der Gonçarov. Ancak biz, çoğunlukla başkasının değil, kendi eksikliklerimizin gölgesinde yaşarız. Tahammül dediğimiz şey, yalnızca başkasını katlanılır kılmak değil, kendimizi anlamaya da yönelmelidir. Fakat insan, en çok kendine katlanamaz. Belki de bu yüzden hep bir başkasında kaybolmayı, bir başkasına tutunmayı arzular.
İranlı yönetmen Abbas Kiarostami, bu arayışın başka bir katmanına işaret eder: “Bir çerçevenin içinde olmadıkları sürece, burnumuzun dibindeki şeyleri bile görmediğimizi fark ettim.” Modern insan, çerçevesiz bakamaz. Anlamlandırmak için çerçeveye, sınıra, yapıya ihtiyaç duyar. Dışına bakmaz, çünkü dışarısı tanımsızdır. Tanımsız olan korkutucudur. Bu yüzden kendi hayatımızda bile başkalarının çizdiği çerçeveleri benimsiyoruz: toplumun onayladığı başarı kalıpları, ailelerin yüklediği rol tanımları, medya tarafından parlatılmış güzellik ölçütleri... Fakat çerçevenin dışına bakmadığımız sürece, neyi kaçırdığımızı fark edemeyiz.
Kiarostami, bir başka yerde şöyle der: “Hayır, her şey düzelmedi. Ama ben değiştim. Böyle olunca elbet her şey değişmeye başladı. Çünkü düşüncelerim değişmişti.”
Bu, insanın en kıymetli deneyimlerinden biridir: dönüşüm. Dış dünyayı kontrol edemediğimiz anlarda, içimizde başlattığımız küçük değişimler büyük yankılar doğurabilir. Belki olaylar değişmez, ama onlara verdiğimiz anlam değişir. Bu da çoğu zaman yeterlidir. Çünkü dünya, algımız kadar vardır. Ve algı, düşüncenin izinden gider.
Bu yazı boyunca şu sorular dolandı zihnimde: İnsan kendi doğasını gerçekten tanıyabilir mi? Zaaflarının farkında olup onlarla yüzleşebilir mi? Birlikte yaşamanın yükünü taşırken özgür kalabilir mi? Ve en önemlisi; kendi çerçevesini çizebilir mi?
Belki cevaplar, kesin cümlelerde değil; değişmeyi göze alan bir bilinçte saklıdır. Belki insan, özgürlükle zaaf, sevgiyle tahammül, görmekle algılamak arasındaki o ince çizgiyi kabul etmeyi öğrenerek başlar yaşamaya. Belki de yazmak, bu........
© Milli Gazete
