menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Umudun evi yok sevincin adresi”

14 0
18.05.2025

“mümkünü yok artık

gittiğim her yere

soluk yüzünü taşıyacağım

ve seni her düşündüğümde

çağımın utancını yaşayacağım”

(Nuri CAN/Umudun Evi Yok Sevincin Adresi)

**

· “İnsanların başına bir sıkıntı gelince Rablerine yönelerek O’na yalvarırlar. Sonra (Allah) katından onlara bir rahmet (bolluk) tattırınca bakarsınız ki kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için onlardan bir grup, Rablerine yine ortak koşuyorlar. Bir süre (daha) yararlanın! İleride bileceksiniz!” (Rum,33-34)

· Resûlullah (S.A.S.) şöyle buyurdu: “Mümin taze ekin gibidir. Olgunlaşıncaya kadar rüzgâr onu eğip büker; bazen yere yatırır, bazen de doğrultur (ama o kırılmaz, sebat eder.) ...” (Müslim)

PAZAR

Nakba’nın Sessiz Yankısı Gazze mi?

İnsan belleği yalnızca hatırlamakla kalmaz, bazen sustuklarını da bağırır. 15 Mayıs, dünya takvimine sadece bir gün olarak işlenmiştir belki; ama Filistin halkının belleğinde bu tarih, bir haritanın paramparça oluşunu simgeler. “Nakba” -yani Felaket- yalnızca zorla yerinden edilmeyi değil, bir halkın hafızasında yitirilmiş çocuklukları, yarım kalmış duaları, yarıya bölünmüş evleri ve tamamlanamamış cenaze törenlerini temsil eder.

1948’de, İsrail Devleti’nin kuruluşuyla birlikte yaklaşık 750.000 Filistinlinin evlerinden sürülmesi, modern zamanların en büyük zorunlu göçlerinden biridir. Ancak Nakba sadece tarihî bir olay değil, hâlâ süregiden bir travmadır. Zira sürgün yalnızca bedeni değil, anlamı da yerinden eder. Köklerinden sökülmüş bir zeytin ağacı gibi, Filistinli mülteciler de hem geçmişlerini hem de geleceklerini kaybettikleri bir boşlukta yaşarlar.

Filistinli şair Mahmud Derviş şöyle yazar: “Bir halkı öldürmenin en etkili yolu, onun hafızasını yok etmektir.” Nakba’nın tanınmaması, sadece siyasi bir suskunluk değil, aynı zamanda insanlık vicdanının bir bölümünün felce uğramasıdır. Bu nedenle Nakba, geçmişte kalmış bir felaket değil; bugün de yankılanan, her mülteci kampında yeniden doğan bir sessizlik çığlığıdır.

Peki, bizler, bu çığlığın neresindeyiz?

Her toplum, başkalarının acılarını tanıma biçimiyle kendini yeniden inşa eder. Filistin’in yasını tutmak, yalnızca bir dayanışma göstergesi değil; aynı zamanda insan olmanın sınavıdır. Çünkü zulüm, mekân değiştirse de ilkesizliğin yüzü hep aynıdır. Nakba’nın hatırlanması, sadece Filistin için değil, sınırların ötesinde adalet için de bir vicdan muhasebesidir. Belki de bugün sorulması gereken soru şudur: Bir harita yeniden çizilebilir; peki ya bir çocukluk? Bir mezar taşı bulunamayan bir baba için dua nasıl edilir? Ve bir halkın sürgün edilen geçmişiyle barışması mümkün müdür?

Bu yüzden Nakba’yı hatırlamak, sadece bir tarihe dönmek değil, aynı zamanda unutmamanın ahlakını kuşanmaktır. Filistin’in belleği, dünya vicdanının sınandığı yer haline gelmiştir. Orada suskunluk, çoğu zaman en yüksek sesle çığlık atar. Bugünlerde binlerce Gazze’li için uygulanan katliamlar ve Gazze’liler için önerilen çıkış yolu Nakba’dan farksızdır. Geçen zaman bize gösteriyor ki Gazze/Filistin dünya için turnusol kâğıdıdır. Gerçek bir imtihandır. Yüzün varsa dön, dön denebilirsen?

PAZARTESİ

“Bir Ağaç Gibi Yaşamak”

Çocukken sokak başındaki çınar ağacına sırtımı dayar, gövdesindeki çatlakları parmaklarımla yoklardım. Her iz, onun yaşadığı bir yılı, geçirdiği bir fırtınayı, gördüğü bir bakışı anlatır gibiydi. O gün bugündür, bir ağacı sadece bir bitki olarak değil, yaşayan bir hafıza, bir öğretmen gibi görürüm. Dünya edebiyatı da bu hakikatin peşine düşmüştür. Zeytin ağacının gölgesinde barış görüşmeleri yapılır, incir ağacının altında peygamberler düşünceye dalar, kiraz çiçekleriyle birlikte insan kalbinin narinliği ortaya serilir. Ağaçlar sadece mekân değil, anlam taşır.

Peki neden bu kadar çok ağaçla anlatırız insanı? Belki de insan, köklerini ararken toprağa, anlamını bulurken göğe bakmak zorundadır. Bir ağacın kökü ne kadar derindeyse, dalı o kadar geniş uzanır. Tıpkı insan gibi.

Bugün, şehirleşmenin baskısı altında ezilen, kesilen, unutulan ağaçlar, aslında bizimle birlikte bir belleği de kaybediyor. Bir zeytin ağacını........

© Milli Gazete