Terlik deyip geçmemek lazım!
Terlik ya da sandalet bir yazı konusu mudur? Terliği yazmamızın nedeni, yaz mevsiminin sıcak havasını teneffüs ediyor oluşumuz ya da terliğin yararları değildir. Esasen bir sandalet ya da terlik, ayaklarımızı dış etkenlerden koruyan bir ihtiyaçtan öte bir şeydir. Dolayısıyla terlik deyip geçmemek lazım. Zira o, kadim medeniyetimizden pek çok hatıra barındırmaktadır. Bu hatıralar onu, eşya rolünden, bir kimliğin simgesine dönüştürmeye başlamıştır. Tarihten kimliğe taşımıştır. Bakın artık bir yazının konusu bile olmuştur. Acaba bu yazının sonunda terliğin ucu nereye varacak?
Nal kelimesini hepimiz biliriz. Atın ayağının altına takılan papuça nal (çoğulu ni’âl); bu papucu takana nalbant, hamamda giyilen takunyalara nalın adı verilir. At, uçarcasına koştuğunda dört nala gittiği söylenir. Kelimenin aslı, na’l olup Arapçadan gelmiştir. Nal, nun-ayn-lam kökünden türemiştir. Kök anlamı, “aşağıda olan bir şeyin üzerinde güvenle durmak”tır. Bu kök anlamla bağlantılı insanların ayaklarına giydiği sandalet ya da terliğe de nal (nalın) denir. Aşağıda görüleceği gibi nalın, Kur’an’da da geçer.
Kutsal topraklarda terlikle yürünmez
Elimizdeki veriler, Hz. Musa’nın bir tür terlik ya da sandalet giydiğini gösteriyor. Hz. Şuayb’ın yanındaki hizmetini tamamlayan Hz. Mûsâ, memleketine dönmek için, karanlık ve soğuk bir gecede hanımı ve çocuklarıyla yolculuk yapıyordu. İlerde bir ateş gördü. Çevresinde insanlar olduğunu düşünerek ateş almak amacıyla ilerledi. Ateş kaplamış ağaca ulaşınca Allah kendisine hitap etti (Kasas 28/30). Orası kutsal Tuva vadisiydi. Yüce Allah, Hz. Musa’ya şöyle dedi: “Sandaletlerini (na’leyk) çıkar, çünkü şu anda kutsal vadi olan Tuvâ’dasın.” (Taha 20/12)
Hz. Musa, kutsal bir bölgede Yüce Allah ile konuşacaktı. Terliklerini çıkarmasının istenmesinin iki nedeni olmalı! Evvela manevi olarak hazırlanmalıydı. Görüşmenin ciddiyetini, yüceliğini ve kıymetini hissetmeliydi. Sıradan bir toprak üzerinde alelade yürüyormuş gibi davranmamalıydı. İkinci olarak, vahyin gerçek olduğunu anlamalıydı. Ayaklarına batan taşlar sayesinde vahyin bir hayal, rüya ya da sanrı........
© Milli Gazete
