menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (78)

49 0
05.07.2025

“Maraş ve Adana Havâlîsindeki zafer, Mücâhidlerin eseridir!”

“Size bu kürsüden ecdâdınızın kahramanlıklarını hikâye edecek değilim! Çünki ibreti mâzîden göstermekdense, hâlden misâller getirmek daha kestirme olacak!

“İşte Maraş ve Adana havâlîsindeki bir avuç kahraman Dîndaşımız, bir senedir Fransızların toplarına göğüs geriyorlar! Etrâftan ciddî bir imdâd alamadıkları, ehemmiyetli bir yardım göremedikleri hâlde, düşmanın en müdhiş silâhlarla müsell̃ah bulunan ordularına karşı duruyorlar! Yağmur gibi yağan kurşunlar, yıldırım gibi inen gülleler bunların azmini sarsmıyor! İslâmı sonuna kadar müdâfaa için vermiş oldukları ahde can kaygusu, ölüm korkusu gibi şeylerin zerre kadar têsîri olmuyor!

“İşte evvelâ İngilizlerin, sonra Fransızların hücûmuna göğüs geren, bundan başka İngiliz, Fransız silâhlarıyle teslîh edilen Ermenilerin de türlü türlü mel’anetlerine, hıyânetlerine mârûz kalan şu bir avuc Müslüman, yêse kapılmadı; azme sarıldı! Bulabildiği kuvvetle, silâhla mücâhede meydanına atıldı! […] Tevekkülün bütün mânâsıyle Cenâb-ı Hakk’a mütevekkil oldu! Bu sâyededir ki o mev’ûd olan nusreti kazandı! […]

“Bizi felc eden o mel’ûn yês hâlini def’edeceğiz!”

“Mâdemki Fîsebîlillâh mücâhede meydanına atılan Mü’minlere Allâh’ın nusreti mev’ûddur, mâdemki Tanrı’nın inâyetinden, merhametinden ümmîdi keserek yêse düşmek Küfürden başka bir şey değildir, o hâlde bu meskenetin, bu yêsin, bu atâletin hiçbir sûretle têvîli kâbil olur mu?

“Zâten yeryüzündeki yarım milyara yakın Müslümanın asırlardan beri esâret altında inlemesine bundan başka bir sebeb aransa, bulunabilir mi? Dünyânın hangi tarafına gitseniz, akvâm-ı İslâmiyeden hangisinin rûhunu, kalbini dinleseniz, hep o mel’ûn yês hastalığıyle mâlûl olduğunu görürsünüz.

“Ümmet-i merhûmeye bu zaaf-ı Îmân nasıl olmuş da müstevlî olmuş? Nasıl olmuş da bu kadar azîm bir kitlenin umûmu birden kötürümler gibi hisden, hareketten mahrûm kalmış? Biz şimdi bu kürsüden onu tedk̆îk̆ edecek değiliz! Biz yalnız Müslümanlara çöken yêsin her iki âlemde hüsrânı celbedecek bir âfet olduğunu bilmiyenlere anlatarak cemâat-i Müslimîni böyle bir âk̆ibetten tahzîr edeceğiz.

“Müslümanlık, zillet, meskenet, sefâlet dîni değil, izzet, azâmet, saâdet dînidir!”

“Ey cemâat-i Müslimîn! Tâ âlem-i ervâhta ik̆râr verdiğimiz bu Dîn-i Mübîn izzet dînidir, azâmet dînidir, saâdet dînidir; zillet dîni değildir, meskenet dîni değildir, sefâlet dîni değildir! Kelimetullâh’ı îlâ için dünyânın şarkına, garbine, şimâline, cenûbuna koşan, önüne dikilmek istiyen türlü türlü mânileri, mezâhimleri yıkıp geçen ecdâdımızdan olsun sıkılmaz mısınız? O kahraman Müslümanlar size dünyâlar kadar vâsi bir memleket, dünyâları titreten bir saltanatla târihler dolusu mefâhir bıraktılar. Ya sizler evlâdınıza, ahfâdınıza mîrâs olarak acabâ ne bırakıp gideceksiniz?

“Her karış toprağında binlerce şehîdin hisse-i şâyiası [ortak hissesi] bulunan nâmütenâhî Müslüman yurdlarını elimizden çıkara çıkara bugün öyle bir hâle geldik ki artık Maâzallâh yeni bir ric’ate imkân yok! İmkân olduğunu farzetsek, meydan yok! Önümüzdeki düşmanı sürüp çıkarmasak, arkamızda Dîni, Îmânı, ırzı, nâmûsu, evlâdı, iyâli barındıracak bir karış yer kalmamıştır! Bunu hiçbir zaman hatırınızdan çıkarmayınız!

“Anadolu’nun göbeğine kadar sokulmak istiyen düşman Maâzallâh biraz daha ilerliyecek olsa, ne yapacaksınız, nereye gideceksiniz? Kaçacak yer olmadığı için ‘Kazâya rızâ’ diyerek olduğunuz yerde kalacaksınız, öyle mi? Henüz hâkimiyetimize, istiklâlimize........

© Milat