menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (103)

62 0
saturday

Sabiha Sertel: “Kemalizmden dönülemez!”

Bu makâlenin bitişiğinde, “Görüşler” sütûnunda yazan Sabiha Zekeriya Sertel’in “Dedikodu Dalgası” başlıklı fıkrası var. O da, kendi Cemâatinin emellerinin ifâdesi olan ve onun mütehakkim mevkiini muhâfaza etmesini sağlıyan Kemalizmi, gûyâ “medeniyet”, “terakkî”, “istiklâl”, v.s. nâmına Anadolu Milletine dayatmak derdindedir:

“…Atatürk inkılâbının bütün medenî milletler arasında yer almasının en büyük mesnedi, ileriye doğru gitmesi, medenî hayatın akışlarına kendini uydurmasıdır. Millî ve iktisadî istiklâlini düşmandan kurtaran Türkiye’nin, bu istiklâli sağlam temeller üzerine kurmak için aldığı en müsmir, en kat’î tedbir, içtimaî terakkiye en son hızı vermek, Osmanlı saltanatının asırlarca geride bıraktığı Türkiye’yi, medenî milletlerin seviyesine çıkarmaktır. […]

“Dedikoducu, ortalığa fesat tohumu saçmak için, dilini inkılâbın selâmete aldığı terakki sınırlarına uzatıyor. Atatürkün aramızdan çekilmesi, inkılâbın yarı yolda kalması, geriye doğru hareketlere geçmesi demek değildir. Atatürkün miraslarını, inkılâbını korumak için bütün bir Türk gençliği, kadın erkek ayni aşk, ayni imanla and içmiştir. Bugün iş başında olan devlet idaresi, Atatürk kadar terakki, insaniyet, ve medeniyet yolunun mürşididir. İsmet İnönü bu yolda en büyük rehberi, en sarsılmaz koruyucusudur.

“Terakki, insaniyet, medeniyet yolunda yürüyen bir milletin başını geriye çevirmesine imkân yoktur. İlh…” (Sabiha Zekeriya Sertel, “Dedikodu Dalgası”, Tan, 28.12.1938, s. 5)

Tan’da Şükûfe Nihal’in makâlesi

Tan’ın 29 Aralık 1938 târihli nüshasının 2. ve 4. sayfalarında, mezarına yapılan ziyâret ve Üniversite’deki ihtifâl hakkında resimli haberler yer alıyor. 5. sayfadaki haber bir hayli tafsîlâtlıdır. Bu haberden Üniversite gencliğinin en azından bir kesiminin Mehmed Âkif’e harâretle sâhib çıktığı anlaşılıyor. Âbidevî kabrini inşâ ettirmeyi de bu genclik üzerine almış ve 28 Aralık’taki kabir ziyâretinde, temeline ilk harc konulmuştur…

Bilâhare Yeni Sabah gazetesiyle kalem münâkaşasına yol açacak ilk makâle, Tan’ın 31 Aralık 1938 târihli 5. sayfasında, Şükûfe Nihal imzâsıyle çıkıyor: “Bana Göre Mehmet Akif”…

Şâir, romancı, muallim Şükûfe Hanım, makâlesinin başlangıcında, ilk olarak hangi bakımdan Mehmed Âkif’i takdîr ettiğini îzâh ediyor:

“Bir başka sanatkârımızın duyup yazamadığı bir zamanda, bize bir istiklâl marşı tanzim ederek o ulu günlerin hatırasını bırakan Mehmet Akife gençliğin gösterdiği sevgi ve saygı takdire değer. İlh…”

Makâlenin devâmında ise, onunla yollarını ayırıyor… Buna başlıca sebeb, Âkif’in islâmî dünyâ görüşüne sâhib olmasıdır. Hâlbuki, ona göre, bu dünyâ görüşü, “milliyet fikrini” reddeden, “İslâm vatancılığı” dâvâsı güden “geri” bir görüştür; “çürümüş bir direk”dir; biz o direğe yaslanarak değil, “milliyetciliğe” sarılarak istiklâlimizi kazanmışızdır. Bu muhâkemesiyle, o, Müslümanlığı temsîl eden Mehmed Âkif’le Kemalist İhtilâlini zıdlaştırıyor ve ikincisinin tarafını tutuyor. Bir de, bekleneceği üzere, Tevfîk Fikret’in tarafını… “Benim vicdanımı yaratan, Tevfik Fikret’tir.’ diyor… Hâlbuki Âkif, “başımıza hâlâ dini musallat etmek istiyor”… Şükûfe Hanım, makâlesini, yine de, fazîletli bir insan olarak Mehmed Âkif’in önünde eğilerek bitiriyor:

“Akifin sanati, çocukluğumdanberi, beni enterese........

© Milat