menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mümtaz’er Türköne yazdı: Diploma şart mı?

45 14
05.08.2025

Diploma skandalı, çok daha derin, kanser türünden bir hastalığın dışa vuran semptomlarından biri. Bu çürümenin derinliğini görmek için sahte diplomalardan önce, usulüne uygun verilmiş diplomaları sorgulamanız lâzım. Sahtekârlıkla elde edilen bir kâğıt parçası ile, güya emek verilerek, çeşitli sınavlardan geçilerek elde edilen gerçeğinin hak ve yetkilerine sahip olarak diplomanın kefil olduğu becerileri gösterebiliyorsanız veya gerçek diploma sahipleri ile aynı düzeyde beceri eksikliği ile işinizi yapıyorsanız, haklı olarak “diploma şart mı?” sorusunu sormanız gerekir.

Üniversitede, meslek hayatımda edindiğim tecrübelere dayanarak, diploma skandalına farklı bir pencereden bakacağom.

YÖK’ün 2023 rakamlarına göre Türkiye’de 35 bin kişi, profesör unvanı ile maaş alıyor. Sadece 2024 yılında tam 4 bin yeni profesör atandığı söyleniyor. Toplamda, iş başında 40 bin profesörümüz var.

400 sahte profesör iddiası, sanırım abartılı; ancak gerçeğindeki sistemli ve örgütlü sahtekârlık çok daha vahim.

Bir profesör prosedüre göre nasıl atanır?

Akademik kariyer, uzun ve meşakkatli bir yoldur. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra ALES adı verilen merkezî sınav, mezuniyet not ortalaması, yine merkezi yabancı dil sınavı ve yazılı ve sözlü sınavların toplamına göre yüksek lisansa başlayan öğrenci, aldığı dersleri tamamlayıp, yazdığı tezi jüri önünde savunduktan sonra master unvanına hak kazanır. Doktorada aynı prosedür daha sıkı bir şekilde uygulanır. Fazladan dersler tamamlanınca bir yeterlilik sınavını geçer ve “bilime katkıda bulunan” bir tezi jüri önünde savunarak doktor unvanı alır. Bu prosedür evrensel standartlara uygundur. Üç yıl geçtikten sonra, belirlenen kriterlere göre doçentlik müracaatında bulunabilir. Yine Üniversitelerarası Kurul’un belirlediği jüri önünde yazdıklarını ve uzmanlığını savunur ve doçent unvanı ile öğretim üyesi sıfatı kazanır.

Usule uygun olarak bir bilim insanının ilerleyeceği yol burada sona erer. Çünkü profesörlük, kadro ile kazanılan bir akademik unvandır ve bütün kadrolar Cumhurbaşkanı’nın tek seçici olarak atadığı rektörün iki dudağının arasındadır. Jüriler bu sefer üniversite marifetiyle oluşur ve sadece yazılı raporla iktifa edilir. Profesörlük atamaları, hayal edebileceğiniz en keyfi istismar alanıdır, kayırmacılığın en ileri örneklerini verir.

Asıl sorun usulde.

Doçent olabilmeniz için, yine merkezî bir dil sınavından yeterli puan almanız gerekir. YÖK’ün referans aldığı bu merkezi sınav size dile hâkim olmadan, yani o dili konuşamadan,........

© Medyascope