Kenan Çamurcu yazdı | Trucktatus 2: Anarko-kapitalizm evreninde Nozick’in mahçup devleti
Kenan Çamurcu bu yazısında, anarko-kapitalizm ekseninde Robert Nozick’in Anarşi, Devlet ve Ütopya adlı eseri üzerinden minimal devlet anlayışını tartışıyor.
“Şoför mahallinde felsefe” yazılarının ikincisi bu. Sol anarşizmden mülhem anarko-kapitalizmin devlet aygıtını toplumsal hayattan çıkarmanın imkanını ünlü liberteryen Robert Nozick üzerinden inceleyeceğiz.
Kapitalist evrende devlet fikrine en mesafeli ve kuşkucu felsefî geleneğin liberteryanizm olduğu söylenir. Sağ anarşizm yani. Bir tür radikal liberallik. Yahut ultra liberalizm. Anarko-kapitalizmdeki soyut ve ütopik yalınlığın ayaklarını dünyaya bastırmasıyla ünlü liberter Robert Nozick (1938-2002) bu akımın en önde bayrak sallayanı.
Robert Nozick’in liberalizmi, dağıtımcı sosyal adalet liberalizmi ile kapitalist anarşizm arasında evrimin geçiş formu.
Kapitalizmin başkenti Amerika’da liberalizm solcu özgürlükçülüğü ifade etmeye başladığında serbest piyasacı kapitalizmin liberterlik fraksiyonu doğdu. Liberteryanizm, “devlet ahlâken meşru mudur” sorusuna verdiği cevapla anarko-kapitalizm veya minarkizm sayılıyor. Minarkizm ya da minarşizm, sadece minimal devletin meşru olduğunu savunuyor. O da gece bekçisi gibi bir şey. Klasik liberalizmin tasavvurundan birkaç adım uzakta.
Nozick’in devleti; sözleşme ihlalleri, hırsızlık, hile ve şiddete karşı vatandaşı korumakla sınırlı. (Macit, s. 94) Anarko-kapitalizm ise bu seviyeye bile tahammülsüz. O nedenle “serbest piyasa anarşizmi” tanımıyla anılıyor. Minarkistler için devlet, “katlanılması gereken kötülük”. Anarko-kapitalistler için ise “kaçınılması gereken kötülük”. Fazlasıyla Bakuninci bir bakış. Bakunin’in farkı, hizmetleri sermaye sahiplerine değil seçilmiş komitelere devretmesiydi.
Anarko-kapitalizm kamu hizmetlerini özelleştirmeyi prensip yaptığı için ahaliyi mali olarak, dolayısıyla da siyasi olarak darlayamaz.
60’lı yıllar, “refah devleti” ve “dağıtımcı adalet”in tartışmasız hükümranlık yıllarıydı. Bu yüzden Robert Nozick’inbu akıma yüksek performanslı cevap niteliğindeki Anarşi, Devlet ve Ütopya kitabı liberteryenlerce mesiyanik coşkuyla karşılandı. Anarko-kapitalizmin das Capital‘i muamelesi yaptılar kitaba. Refah devleti savunucusu Rawls’un Bir Adalet Teorisi‘ni tahtından indirmişti Nozick, onlara göre. Fakat buna rağmen, Nozick’in, minimal kalmak şartıyla devlete ahlakî meşruiyet atfetmesine kızmaktan da geri durmadılar. Çünkü meşruiyet, aslında doğal haklar ve kendinin sahibi olma ilkesine dayanan hak etiğindeydi sadece. Devletin bu meşruiyet çemberinde hiçbir şekilde yeri olamazdı.
Nozick’in eleştirilere verdiği cevap mealen şuydu: Kimsenin haklarını ihlal etmeyen minimal devlet gayri meşru değildir. Devleti amaç edinmiyorsak mesele yoktur. Ahlâken meşru süreç ve yollar kullanılıyorsa ve görünmez el marifetiyle işler görülüyorsa liberalizme halel gelmez.
Sözün burasında bir parantez açıp mukayeseli düşünmeye yardımcı olacak bir not aktaralım.
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Avrupa’da mukaddes devlet tasavvuruyla Hegel rüzgârı eserken, onun Müslüman dünyadaki çağdaşı, Şiî filozof-din adamı Şeyh Murtaza Ensarî, devleti gayri meşru ilan etmişti. Ensarî’ye göre velayet hakkı Allah’a aitti ve bu hak devlette tecelli edemezdi. Devletin ahali üzerindeki velayet hakkını, ailenin çocuk üzerindeki velayet hakkına benzetmek bâtıldı. Ensarî’nin devlet derken kastettiği, sultan elbette. Yani monark. Ensarî’ye göre devlet, kamusal işlerin ortada kalmamasını sağlayan araçtan ibaretti. (Hasani – Mirahmedi, 2019: 113-132).
Liberter Nozick, liberal John Rawls’un (1921-2002) dağıtım teorisine itirazlarla kurdu teorisini. Liberal gelenek içinde eşitlikçilik ile özgürlükçülüğün karşı karşıya gelmesi deniyor bu çatışmaya. Harvard’da ofisleri bir katla ayrılıyordu. Biri Brooklyn, diğeri Baltimor Yahudisi, fikirleri Beyaz Ev’de ve Yüksek Mahkeme’nin odalarında tartışılan iki WASP. (Rothenberg).
Nozick, âhir zaman liberteryanizminin entelektüel temel taşı. Sağın sevgilisi “bırakınız geçsinler” fikrinin militanı. Rawls ise demokratik eşitlikçiliğin temsilcisi. Diğer sınıflar pahasına da olsa devlete güçsüzleri tutup kaldırma yetkisi tanımlayan liberal. Arz-yönlü iktisat teorisyeni, muhafazakâr Jude Waninski dermiş ki, “Önünüzde hep bir ferahlık ve daralma vardır. Hep bir tansiyon hali. Yin ve Yang gibi. Daima bir Rawls vardır. Daima bir Nozick de vardır.” (Rothenberg).
Rawls, kaynakların yeniden dağıtımını adil bulurken, Nozick’e göre adalet, toplumun faydası için bireyin haklarından feragat etmemesidir. (Aydın, 2020: 249). Burada sözleşmecilere esaslı eleştiri var. Rawls’a göre doğa durumu, eşit ve özgür bireylerin adil işbirliği temelinde birleşmeleri ve bunun koşullarını belirlemeleri demek. (Rawls, s. 6). Nozick’e göre ise doğa durumu bireyin özgürlüğü ve bireysel haklardır. (Nozick, s. 23).
Klasik liberalizmin kurucu babalarından Mill’in faydacılığına Rawls da, Nozick de karşı çıktı. Ama Rawls işbirliği sistemiyle eşitlik ve adaletin dağıtımını savunarak; Nozick ise toplumsal fayda için bireysel hakkın feda edilemeyeceği gerekçesiyle.
Nozick, liberalizmi devlete emanet eden klasik liberalizmin karşısına anarşist kapitalizmi çıkardı. Liberalizmi topluma emanet eden dağıtımcı adaletin karşısına da atomize bireyciliği dikti.
İslamcıların 90’larda yaptığı modernizm ve birey eleştirileri devleti kutsayıp yüceltmelerindedi. Özgürlük, şeffaflık, serbest piyasa vs. desenleriyle dolu maskeleri yanılttı herkesi. Aslında otoriter ve totaliter işlere teşneydiler. Liberaller de Nozickçi değil Hayekçiydi. Neoliberal programı uygulamaya koydu diye Şili diktatörü Pinochet’nin ayağına gidip kutlayan liberal. Yerli ve milli liberallerin mevcut otoriter rejime bayılmalarında şaşılacak bir şey yok yani.
Nozick’in yirminci yüzyılda liberal düşünceye sıçrama yaşattığına kuşku yok. Devletin sınırlandırılması fikrinin en parlak teorisyeni olduğu iddiası da abartılı sayılmaz. Meşruiyetin temel kriterini insanların doğal hakları gören teoriye yaptığı güncelleme emsalsiz. Ayrıca devletin ve faaliyetlerinin meşruiyetinin kanıtlanmaya muhtaç olduğunu başarılı biçimde gösterdiği de aşikar.
Ama unutmadan not edelim ki, Nozick, daha sonra kendi düşüncelerine sahip çıkmadı ve artık liberteryen olmadığını söyledi. (Beriş, 205; Borovalı’dan nakil). 1977 Ağustos’unda verdiği röportajda, liberterliğe isteksizce sürüklendiğini söyleyecekti. (Zlabinger). Yine, The Examined Life kitabında, vergilendirmeler konusundaki birkaç fikrini değiştirdiğini açıkladı. (Hendricks)
Nozick, Eşkenaz Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak 1938’de Brooklyn’de doğdu. 2002’de 64 yaşında mide kanserinden vefat etti. Gençlik yıllarında Amerika Sosyalist Partisi’nin gençlik kollarına katıldı. 1960’da Endüstriyel Demokrasi Öğrenci Birliği’nin Columbia şubesini kurdu. Sonraları siyasi düşünceleri değişti. Radikal liberalizme yöneldi.
17 yıl sonra bir röportajda “Marks’a filozof olarak saygı duyuyor musunuz?” sorusuna “Pek değil. Hayır” cevabını verecekti. (Zlabinger). Vefatına kadar Harvard Üniversitesi’nde çalıştı.
Rawls’un Bir Adalet Teorisi (1971) kitabına cevap olarak yazdığı Anarşi, Devlet ve Teori (1974) kitabıyla ün kazandı. Kitap, Amerika’da felsefe ve din alanında Ulusal Kitap Ödülü aldı. Çalışması liberaller arasında da, karşıt cenahta da tartışmalara yol açtı.
Nozick’in sebep olduğu tartışmaları, kitabın mütercimi akademisyen Murat Borovalı, “akademi dünyasına liberteryen bombasını atıp kaçma” olarak niteliyor.
Kitabında çok güçlü bireysel haklar savunması yapmasına rağmen bu hakların felsefî temellendirmesine girmemekle........
© Medyascope
