menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kenan Çamurcu yazdı | İslamofobi edebiyatı – 2: Kamusal görünürlüğün tek yolu “Avrupa İslamı”

19 1
26.07.2025

16 Ekim 2020’de Paris’te öğretmen Samuel Paty, Charlie Hebdo dergisinde yayınlanan Hz. Muhammed karikatürlerini sınıfta aralarında Müslümanların da olduğu öğrencilerine hoşgörü eğitimi olarak gösterdi. Paty bu girişiminden sonra başı kesilerek feci biçimde katledildi. Olayın faili 18 yaşındaki Çeçen Abdullah Anzavur polis operasyonunda vurularak öldürüldü.

Hz. Muhammed karikatürü çizen veya yayınlayan herkesi aklına estiği gibi infaz etmesinin hakkı olduğuna inanan Müslümanlık Batı’da tepkiyle karşılanıyor. Avrupalı liderler İslamofobi suçlamasına muhatap olacakları beyanatlar vermekten eskisi kadar çekinmiyor artık. Çünkü hukuki süreçlere inanmayan ve bunu gerekli görmeyen, dinine hakaret edildiği gerekçesiyle insanları öldürmeye hakkı olduğunu düşünen İslamcı fanatiklerle birlikte yaşamak istemiyorlar.

Aslında İslami açıdan da geçerli bu itiraz: Bu fanatikler ve radikaller, dine hakaret bahanesiyle insanların canını alabilme hakkını ve yetkisini nereden çıkarıyor? Peygamberin kendisine yönelik hakaretlere böyle karşılık verdiğini iddia eden rivayetlerin uydurma olduğu bariz ortadayken. Çünkü İslam’ın erken döneminde bu infazları yaptığını iddia eden kişilerin Peygamber’in vefatından yıllar sonra anlattıkları öyküler ve kendi beyanları var elde sadece. Eğer bu cinayetleri gerçekten işledilerse bu işlere Peygamber’in talimat verdiğini ya da sessiz kalarak onayladığını iddia etmekle suçlarını aklama çabasındalar demektir.

İslamofobi edebiyatının birinci yazısında vaat ettiğim gibi Müslümanlığın ilk dönemine ait suikast öykülerini ayrı bir yazıda ele alacağım ve bu işin Peygamberle hiç alakası olmadığını net biçimde göstereceğim.

Samuel Paty’nin katledilmesine tepki gösteren Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Hz. Muhammed’e yönelik karikatürleri yayınlamaktan vazgeçmeyeceklerini söyledi. Olayı protesto etmek amacıyla aynı karikatürler Montpellier ve Toulouse şehirlerinde devlet kurumlarına ait binalara projeksiyonla dev posterler biçiminde yansıtıldı. Yani cezalandırmaktan ziyade göz korkutmayı ve toplumu yıldırmayı amaçlayan terör eylemi tepkinin büyümesine sebep oldu.

Fransa İslam Konseyi Başkanı Mohammed Moussaoui, Hz. Muhammed karikatürlerinin yayınlanması, okullarda gösterilmesi ve duvarlara yansıtılmasının doğru olmadığını ve “ifade özgürlüğü” sayılamayacağını iddia etti. Moussaoui, Paty cinayetini kınadı gerçi, ama dini değerler konu olduğunda ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceğini de savundu. Fakat o değerlerin ne olduğu, dini değerleri kimin belirleyeceği, eleştirinin de hakaret sayılmasının felsefi ve hukuki kıymeti, ifade özgürlüğünü sınırlandırmanın kriterlerini kimin vazedeceği gibi soruların cevabını vermedi.

Gerginlik sürerken 29 Ekim’de bu kez Nice’deki Notre-Dame Kilisesi’ne saldırı düzenlendi ve 3 kişi bıçakla öldürüldü. Polis, yaralananların da olduğu saldırıda, tekbir getirip öldürdüğü kişilerden birinin başını kesmeye çalışan 21 yaşındaki Tunuslu İbrahim el-Uveysavi’yi vurdu. Tunus, “Saldırı, Güney Tunus el-Mehdi Örgütü adlı yapı tarafından organize edildi” açıklaması yaptı.

2 Kasım akşamı ise Avusturya’nın başkenti Viyana’da bir sinagog yakınlarındaki 6 farklı noktada gerçekleştirilen silahlı saldırılarda 4 sivil hayatını kaybetti, 22 kişi de yaralandı. Eylemi en az 3 kişinin gerçekleştirdiği açıklandı ve saldırganlardan biri polis tarafından öldürüldü.

IŞİD o hafta Avrupa dışında Mozambik’te bir kiliseye ve Afganistan Kabil’de üniversiteye saldırılar gerçekleştirdi.

Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer, Viyana saldırısını “İslamcı teröristin saldırısına uğradık” şeklinde değerlendirdi. Nehammer’e göre saldırı Avusturya’nın demokratik toplumunu zayıflatma veya bölme girişimiydi.

Avusturya ve Makedonya çifte vatandaşı olan saldırgan Kujtim Fejzulai, 2019 yılı Nisan ayında IŞİD’e katılmak üzere Suriye’ye gitmeye çalıştığı gerekçesiyle 22 ay hapis cezasına çarptırılmış, ancak kısa süre sonra salıverilmiş. İçişleri Bakanı Karl Nehammer, zanlının yaşı küçük olduğu gerekçesiyle sadece 7 ay cezaevinde kaldığını ve 2019’un Aralık ayında serbest bırakıldığını açıkladı.

Avusturya Entegrasyon Bakanı Susanne Raab, saldırgan Fejzulai’nin “radikalleşmesinde etkili olduğu” bir caminin ve bir İslami derneğin kapatılacağını açıkladı. Bu camideki bir vaizin, Suriye’de Almanca konuşan bir tugaya komuta ettiği, daha sonra da bir insansız hava aracı saldırısında öldüğü belirtildi.

Avrupalıların, Suriye rejimini devirmeleri için cihatçılara göz yumduğu doğru. Bu teröristlerin çoğunluğunun Avrupa şehirlerinden Suriye’ye gittikleri de. Esad’ın devrilmesi ve Suriye’nin İran’ın nüfuz alanından çıkması uğruna katlanılan maliyetti cihatçılar. Ama o maliyeti kontrol altında tutmanın imkansız olduğunu tahmin edemediler. Cihatçılar terörü Avrupa kentlerine taşırdıklarında onlara verilen destekteki hata payının öngörülenden çok daha büyük olduğu anlaşıldı. Cihatçılar Avrupa kentlerini destabilize etmekle kalmadı, kendi halindeki Müslümanları da radikalleştirdi.

IŞİD’in Avrupa’daki saldırıları örgütün Irak ve Suriye’de yenilgiye uğradığından emin olunduğu sırada geldi. Uzmanlar örgütün Nisan 2019’da Sri Lanka’da gerçekleştirdiği ve 359 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırının benzeri intihar saldırıları düzenleyeceğini uyardı o günlerde. IŞİD’in elindeki son bölge de kurtarıldığında Suriye Demokratik Güçleri “Sözde halifelik yok edildi” açıklaması yaptıysa da terör araştırmacıları Michael Knights ve Alex Almeida örgütün sadece Suriye’de 2019’da 1669 ve 2020’nin ilk çeyreğinde 566 saldırı düzenlediğini tespit etti.

Nihilist terörden büyük acılar yaşamış İslam dünyası bu nedenle Avusturya saldırısında yaşanan trajediye sert tepki verdi. Avusturya saldırısı, Şubat 2020’de Almanya’nın Hanau şehrinde ırkçı terörün saldırısı sonucu 9 göçmenin hayatını kaybetmesinin acısı tazeyken geldi. Hanau saldırısında hayatını kaybedenlerin Türk, Kürt, Alman, Bosnalı, Pakistanlı ve Romanyalı olması terörün belli bir din ve etnik kimlikle adlandırılamayacağının kanıtı sayıldı.

Müslümanlıkların temsilcileri, ister IŞİD, ister ırkçılık olsun terörizmin nihilist terörün ideolojisi olduğunu hep bir ağızdan söylediler. Terörizmi İslam’la birlikte anmaya istekli politik gruplar veya siyasetçilerin başka bir ajandası bulunduğu ve terörü tüm etnik ve dinî kesimlerin elele vererek yenmesiyle ilgili olmadıkları vurgulandı.

Bu yaklaşım iyiniyetli ve yapıcı görünse de teröristlerin sadece Müslümanların arasından çıktığı gerçeğini görmezden gelmesi kuşku uyandırıyor doğal olarak. O teröristleri radikalleştiren epistemik zeminin Müslümanlığın muteber kaynaklarından beslendiğini gözardı ediyor ayrıca. Hal böyle olunca önleyici tedbirler arasında Müslümanlığın teorisini ve yapısal niteliğini tartışarak işe başlama gereğine yer verilmiyor.

Yukarıda bahsi geçen saldırılarla birlikte Avrupa tekrar “İslam’ın kıtadaki yeri” tartışmasına döndü. Yükselen aşırı sağ ve ırkçı gruplar Müslüman nüfusun Avrupa’dan çıkartılmasını savunuyor. Sağ siyasetin temsilcileri ise şimdilik böyle radikal fikirler ortaya atmamakla birlikte Müslüman nüfusu kamusal hayatta görünmez yapacak tedbirler üzerinde çalışıyor.

Avusturya’da 2020’de Sebastian Kurz liderliğinde kurulan Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ve Yeşiller koalisyon hükümetinin Uyum Bakanı Susanne Raab, “ülkedeki siyasal İslam”a karşı sıfır tolerans içinde olacaklarını söyledi. Raab, kız çocuklarında başörtüsü takma yasağının da 14 yaş sınırına yükseltileceğini açıkladı.

Raab’ın referansı, Türk kökenli Alman sosyolog ve siyaset danışmanı Kenan Güngör tarafından 2019 Aralık ayında yayınlanan araştırmanın sonuçları. Söz konusu araştırmaya göre Viyana’da yaşayan Afgan gençlerden yüzde 55’i İslam’ı Avusturya yasalarının üstünde görüyor. Yüzde 45’i de devletin zirvesinde İslami bir önder görmek istiyor. Bakan Raab, siyasal İslam’ın şeriatı getirmek ve demokratik sistemin altını oymak istediğini öne sürdü.

Koalisyon hükümetinin başbakanı Kurz’un siyasal İslam’ın yasaklanacağına ilişkin açıklamasına Avrupa Parlamentosu’ndaki muhafazakarlardan da destek geldi. Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilen Avrupa Halk Partisi Grubu Başkanı ve Almanya Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) üyesi Manfred Weber, “Radikal İslamcıların siyasi kolu Avrupa’daki liberal düzenlerimiz için bir tehdit oluşturuyor” dedi.

Bu yeni bir yaklaşım değil. Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari başkanlığındaki AB Bağımsız Türkiye Komisyonu 2004 tarihli Türkiye raporunda şöyle yazmıştı: “Ordunun etkisinin azalmasıyla hiçbir engelle karșılașmayacak olan siyasi İslam’ın demokratik sistemin tüm haklarından yararlanarak Türkiye’de ve dolayısıyla önemli bir AB üyesi devlette iktidara gelebileceğinden de korku duyulmaktadır.”

AB’yi temsil eden heyetin, ordunun demokratik usulleri askıya alma yeteneğinden mahrum kalmasına hayıflanıp “siyasal İslam”ın iktidarının engellenmesini özendirmesi aşırı bir laf kuşkusuz, fakat Avrupa’nın daha büyük bir tehdit ve tehlike karşısındaki çaresizlik........

© Medyascope