Devletin “çatısı” delindiğinde
Son yıllarda hem Batı’da hem Türkiye’de toplumsal güvenlik algısında ciddi bir aşınma gözlüyoruz.
İngiltere’de sokakta telefon kapkaççıları, bisikletli veya motosikletli saldırganlar saniyeler içinde elinizdeki telefonu kapıp kaçabiliyor.
Londra istatistikleri, son dört yılda bu tür olayların beş kat arttığını gösteriyor.
ABD’de ise “flash mob robbery” denilen, 20-30 kişilik grupların mağazalara topluca girip malları hızla çaldığı eylemler Californiya başta olmak üzere bir çok eyalette ciddi bir endişe kaynağına dönüştü.
Polis teşkilatlarının yetersiz kaldığı ve bazı bölgelerde “küçük hırsızlıklar” için artık hapis cezası verilmediği gerçeği ile karşılaşınca, müdahaleler azalıyor; caydırıcılık eriyor.
Caydırıcılık ortadan kalkınca suç neredeyse bir “gösteri”ye dönüşüyor.
Burada mesele sadece suç sayıların artışı değil, suçun niteliği de değişiyor: Artık bireysel değil, kolektif, örgütlü ve gösterişli suçlar ön plana çıkıyor.
Türkiye’de tablo farklı ayrıntılar taşısa da benzer bir durum var ve endişe verici boyutta.
İstanbul’da bazı çeteler küçük yaşta çocukları “koşucu” veya “gözcü” olarak kullanıyor. Bu çocuklar henüz ceza yaşına gelmedikleri için sistem tarafından korunuyor, böylece bazı mekanizmalar onları kolayca suça itilen bir konuma sokuyor ve bu sayede organize suç, mahalle ölçeğinde yeniden üretiliyor.
İlginç olan, bu çetelerin klasik mafya gibi yeraltında saklanmaması: Sosyal medyada kendilerini açıkça sergiliyor, “Bu bölge bizim” mesajı veriyor, şiddeti bir tür kimlik gösterisine dönüştürüyorlar. “Daltonlar”, “Redkitler”, “Casperler” gibi isimler bu yeni popüler kültürel kodun ironik sembolleri olmuş.
Bu........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d