menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kendimize açılan kapı

16 0
22.04.2025

Yalnızlık… Ne çok korkar insan ondan. Oysa belki de en çok orada o an kendine yaklaşır.

Gürültüsüz, aynasız, maskesiz… Sokrates’in “Kendini bil” çağrısının yankılandığı bir sessizliktir bu. Yalnızken insan, başkalarının gözleriyle değil, kendi iç sesiyle karşı karşıyadır. Ve o ses çoğu zaman bir boşluk duygusunu getirir beraberinde. Fakat bu boşluk, bir eksiklik değil; insan olmanın tam merkezidir.

Evrenin sonsuzluğu karşısında bir nokta kadar bile olmadığımızı düşündüğümüzde içimizi tuhaf bir ürperti kaplar. “Ben kimim?” sorusu, çoğu zaman bir cevaptan çok, bir yankıdır. Bu yankı, insanı anlam aramaya sevk eder. Belirsizlik can yakar, ama aynı zamanda yaratır. Hayat anlamını bize vermez; onu biz kurarız. Heidegger’in deyimiyle: “İnsan, varlığını varlık olarak sorgulayan tek varlıktır.” Bu sorgulama, en çok yalnızken derinleşir.

İnsan bazen uzaklaşmak ister. Sevdiğinden, ailesinden, kalabalıktan, hatta kendinden bile… Bu kaçış, her zaman ilgisizlikten doğmaz. Aksine, en çok sevdiklerimizden uzaklaşmak isteriz bazen. Yakınlık yalnızca güven değil, aynı zamanda sınırları aşan bir yoğunluk da yaratır. İnsan zihni, sürekli aynı duygunun içinde kaldığında nefessiz kalır. Uzaklaşmak, kopmak değildir. Bazen en sağlam bağlar, mesafede kurulur. İnsan, kimsenin onu geçmişiyle çağırmadığı yerde kim olduğunu hatırlar.

Yalnızlık çoğu zaman bir savrulma değil, bir onarımdır. İlişkiler güzeldir, evet; ama her ilişki bir beklenti, bir sorumluluk taşır. Sürekli veren bir zihin, bir noktada tükenir. Tükenmişlik, sevgisizlikten önce gelir. İşte o anda, yalnız kalmak bir ihtiyaçtan çok bir zorunluluk olur. Modern zamanlarda ilişkilerin üzerindeki baskı büyüktür. Roller hızla değişiyor, değerler sarsılıyor. İnsan, ne aradığını bilmeden başlıyor çoğu şeye. Bu belirsizlik, yabancılaşmayı doğuruyor. İnsan........

© Medya Günlüğü