Otoriterleşmeye de savaş çığırtkanlarına da karşıyız
Gelişmeler birden ışık hızına ulaştı ve PKK fesih kongresini yaptı.
Şimdi bir infaz paketi gündeme geliyor. Hasta tutsakları da Kürt tutukluları da kapsayan, Kürtlere yönelik davalarda ceza alanların serbest bırakılmasını hedefleyen bir düzenleme.
Aynı zamanda terör örgütüne üye olmamakla beraber destek vermek gibi ibarelerle insanlara hapis yatıran uygulamaların da yeni düzenlemeyle daha normal hale getirilebileceğine dair açıklamaların olduğu bir süreç bu içinde olduğumuz.
Bu sürecin iki sorunu var. Birisi iktidarın kullandığı dil ve süreci sıkıştırmaya çalıştığı alanın darlığı. Gelişmeleri terörsüz Türkiye hedefiyle ele alan siyasal bakış açısı. Diğeri de ulusalcıların çılgınlık derecesine varan süreç karşıtı ve giderek sosyal şoven bir hale bürünen kampanyaları.
İktidar perspektifinin sınırlamaları
Bu yüzden sürecin nihayete ermesini savunanların, “barışın kaybedeni olmaz” diyenlerin iktidarın kullandığı dili ve yaklaşımın esaslarını eleştirmesi lazım. Çözüm sürecinin ruhuna yakışmayan tepeden inmeci dili, örgütsel fesih gibi radikal adımlara eşdeğer olabilecek hukuki ve demokratik adımları atmaktan imtina etmesi, sürecin bütünü açısından büyük bir risk barındırıyor.
İktidarın sözcülerinin, politik açıklamaları açısından, Devlet Bahçeli’nin çok daha gerisinde kalması eleştirilmeli. Devlet Bahçeli mecliste üyesi olan 16 partiden 100 kişilik bir temsilci grubuyla çözüm sürecinin mecliste tabanının genişletilmesi gerektiğini önerdi. Elbette burada da önerdiği bileşimde AKP-MHP’nin oylarıyla bu komisyonun bütün kararlarını belirleyecekleri gerçeğini görmezden gelemeyiz. Ama en azından tartışmaların ve adımların kapalı kapılar ardında değil mecliste tüm siyasi partilerin denetiminde yapılması ve atılması önemli bir hamle.
Bu hamlenin yetersiz olduğunu biliyoruz. Bu nedenle aynı zamanda en geniş toplumsal muhalefet platformları da meclis dışından, bu sürecin bir parçası olabilmelidir. Fakat AKP merkezlerinden henüz bu türden öneriler gelmiyor. Sadece “çok ciddi demokratik gelişmeler olacak, göreceksiniz” gibi açıklamalar, Erdoğan’ın yakın çevresindeki danışmanlar tarafından yapılıyor.
Bu yüzden, Kürtlerin uzattığı barış eli ve PKK fesih kararı gibi radikal adımlara karşılık ‘terörsüz Türkiye’ yaklaşımını aşan bir dinamik ve çığır açıcı gelişmelerin yaşanması için, batıda işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin bu süreci sahiplenmesini sağlayan politik ve örgütsel bir adım atmak zorunluluktur.
Sahte bir ikilem: Kürtlerin hakları mı demokrasi mi?
Bu adımı atma çabasının başarısı için önümüzdeki ikinci politik engelle mücadele etmek gerekiyor. Bu, sosyal şovenistlerin gizleyemedikleri bir Kürt düşmanlığıyla süreci sona erdirmeye, süreç hakkında, Kürtler hakkında, Dem Parti hakkında şüphe yaratmaya çalışan bir eğilim.
Bu eğilim PKK fesih açıklamasında yer alan Lozan........
© marksist.org
