Yalnızlığın tarihi
İnsan, bir varoluş bilinci potansiyeline sahip bir şekilde yaratılır. Bu potansiyel, onu, âlemin içinde mümtaz kılar. Bilinç sahibi olma imtiyazının bedeli ise sorumluluk yüklenmektir. Mutlak ifadeyle söylersek; bir yerden veya şeyden sorumlu olmanız, sizin o yer veya şey hakkında bilinçli olmanızı gerektirir. Zira bilinç, sorumluluk yüklenme kapasitesidir. Bu kapasite de yine sorumlulukla gelişir.
Olan bitenin farkına varmak, tam bilinç değildir. Tam bilinç, bu olup bitenin yüklediği sorumluluğu yerine getirmektir. İnsan olmak, âlemi ve bu âlemdeki yerinin bilincinde olmak demektir. Başka bir deyişle âlemi bir varoluş tablosu olarak düşünürsek, bir insanın o tablonun içinde bulunduğu yerin gerekliliklerini donanması, tam bilinçtir. İnsan dediğimiz yüce varlığın yüceliği, bu yerini bilmekle ilgilidir. İşte, insanın bu âlemdeki yerini bilmemesi, onun yalnızlığıdır. Yalnız insan, yücelik için sorumluluk almamış veya bu yüceliğin tadını tatmamış insandır. O halde yalnızlık bir duygudan çok âlemdeki yerini bilmemekle ilgili bir şeydir.
İnsan bu yalnızlığını, bu özden uzaklığını genişletebilir de. Misal, toplumun kurallarına riayet etmemek veya toplumla kavga etmek bu kabildendir. Bunun en zirvesi ise toplumun kendisini ortadan kaldırmaktır. Yalnızlığın bu hali, sadece yaşayan kişiyi değil, yaşadığı toplumu da tedirgin eder. Toplum dediğimiz birliktelik, bilinçlilerin teşekkülünden ibaret bir şeydir (bu anlama uygun asıl doğru kavram, ümmettir). Bilinç, sorumlulukla doğrudan ilgili olduğundan, toplumun varlığı sorumluluğun da kaynağı olan ahlaka........
© Maarifin Sesi
visit website