menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

”Güvenilmeme” Hem Sosyal, Hem de ”İnanma” Sorunudur

19 4
02.10.2025

Farklı dönemler de toplumların farklı sorunlarla karşı karşıya kaldığı bilinmektedir. İnsanlığın başına musallat olan çağımızın en temel sorunu güven ve güvenilmezlik sorunudur. Manevi bağların zayıflaması; hak, adalet, sevgi, saygı, barış, merhamet, hürmet dostluk, arkadaşlık, akrabalık gibi değerlerin zaafa uğraması sebebiyle; yaşadığımız süreç içinde güven duygusu ortadan kalkmakta gerçekler bile şüphe ile karşılanır hale gelmektedir.

Ülkemizde güven sorunu toplumun temel taşı olan ailede başlamakta; toplumun her alanını bir ahtapot gibi kuşatmaktadır. Aile dediğimiz kutsal yapı içerisinde, şiddetin, boşanmanın, parçalanmış aile yapılarının çığ gibi artması, evlenme yaşının yükselmesi, gençlerin evlenmekten kaçınması; öğrencisinden, velisinden öğretmenine, hastasından sağlıkçısına, işçisinden işverenine, memurundan amirine, müşterisinden esnafına, komşundan akrabasına; hukuki alanda yargısına güven duyulmaması; millet olarak bir kaos ortamına doğru sürüklendiğimizi göstermektedir.

Türkiye genelinde teşkilatlar bazında “Teşkilatınıza güveniyor musunuz? İsim yazmadan, evet veya hayır olarak işaretleyiniz.” Şeklindeki bir anket sorusuna karşılık; sonucun hayır ve  evet çıkması bir İslam ülkesi için son derece manidar olduğu kadar; Müslüman’ın Müslümandan başka dostu yoktur. Noktasından Müslümanın Müslümana güveni yoktur. Noktasına gelişimiz; millet olarak, birbirine güvenmeyen ve güven vermeyen bir toplum olduğumuzu ortaya koymaktadır.

Şunu ifade etmek isterim ki; güvenmenin ve güven vermemenin “iman” kelimesi ile doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. “Emanet” “emin” “iman” “mümin” kelimeleri emin olmak, güvenmek ve güvenilmek gibi anlamları ifade eden “emine-ye’menu” fiilinden türeyen kavramlardır. “Emine-ye’menu” fiilinden türeyen iman; hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde Allah’a ve inanılması gereken şeylere inanan, Allah’a güvenen anlamına geldiği halde; “emune-ye’munu” fiilinden türeyen “iman” ise; güven vermek, güvenilmek manasını ifade etmektedir.

Ayrıca hıyanetin zıddı olarak kullanılan “güvenmek, güvenilir olmak, korku ve endişeden emin olmak” anlamına gelen iman ve mü’min kelimesiyle doğrudan ilgisi bulunan “emânet kelimesi de Yüce Rabbimiz tarafından Kuranı Kerimde; insanlara yüklenen din ve dünya ile ilgili bütün sorumlulukları içine alan bir kavram olarak ifade edilmektedir. “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab, 72.) Buyurulmaktadır.

Buna göre mü’min hem inanan hem güvenen, hem kendisine inanılan hem de kendisine itimat edilen kimse demektir. Buna göre, biz “Müminler” olarak, kendi aramızda bile birbirimize hem güven vermiyor hem de güvenmiyorsak; İnanç sistemimize göre, güven vermeyen, hem de güvenilmeyen bizler için “mü’min” sıfatının kullanılmasının ne kadar doğru olduğu tartışma konusudur.

Peygamberimiz (s.a.v) Müslümanı tanımlarken; “Mümin, insanların kendisine güvendiği kimsedir. Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların salim olduğu kişidir. Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a Andolsun ki, kötülüklerinden komşusunun emin olmadığı kimse cennete giremez.” Buyurmak suretiyle; mü’minin güvenilir olma özelliğinin altını çizmiş, “İmanla hıyanet aynı kalbe sığmaz. “Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada bulunmaz. Güvenilirlik ile hainlik de bir arada olmaz.”........

© Maarifin Sesi