Tarihin Kostak Muhafızları: Seymenler
Seymenleri tanımak için Seymen kimliğinin ve Seymenliğin tarihine yolculuk etmek gerekiyor.
Yiğit, kahraman, muhafız, efe gibi anlamları olan seymenliğin tarihi bir anlamı da Yeniçeri Ocağına Fatih Sultan Mehmet zamanında dahil olan bir asker sınıf olan Sekbanlığa dayandırılır. Yeniçeri Ocağındaki Sekban sınıfının isminden mülhem olarak Seymen’in bugünlere ulaştığına dair bir görüş birliği vardır. Kavram ve muhtevasıyla uzun tarihi boyunca Türk kültürüyle yoğrularak kendine has adetleri, kuralları, cemiyet içinde var oluş şekilleri almış sosyo kültürel taraflarının yanında, olağan üstü dönemlerde askeri cephesi de ortaya çıkan bir dayanışma grubudur. Seymenlik yiğitliği, mertliği, cömertliği ve bilgeliği karakter haline getirmiş eski bir Türk töresidir.
Bazı kurumlaşmış yapılar olağanüstü dönemlerde ortaya çıkar ve varlığının değeri daha çok olağanüstü dönemlerde kendini gösterir. Ülke istikbali tehlikeye girince diriliş ruhunu bürünen sivil yapılardan biri de Ahilerin Seymen kolu olmuştur. Ankara’nın Osmanlı idaresine geçişi öncesinde yaklaşık altmış yıl kadar Ahiler Cumhuriyeti dönemi vardır. Seymenler Ahiler’in silahlı kolu diyebilebiliriz. Yaşadığımız zaman ifadesiyle olağanüstü dönemlerde milis gücüne dönüşebilen kültürel dayanışma ve bir terbiye ekolüdür.
Seymenliğin kökleri Oğuzlara kadar gitmekte. Bayramlarda, merasimlerde ve özel günlerde onları Seymen Kıyafeti ile geçit yaparken görüyoruz. Seymenlerin Bacıerenler olarak adlandırılan kadınlar kolu da mevcuttur.
Kültürel temsil ve ülke kimliğine dair sembolik yönleriyle, başta Türki Cumhuriyetler olmak üzere çeşitli ülkelere, ülkemiz kültürüne ait temsil ve gösteri amaçlı görevlerle gönderilmektedirler. Seymenliğin Ahilikle özdeşleşen geçmişi aslında bütün Anadolu ve Türkistan coğrafyasına yayılmış bir sivil dayanışma ve kardeşlik yapılanması olmasında yatmaktadır. Cemiyette çok da görünür değillerdir. Görünürlükleri olağandışı şartlarda ve olağanüstü günlerde ortaya çıkmakta. Bekaları daha çok millet ile bütünleşmek şeklinde kendisini gösterir olmakta saklıdır.
Sözün ve Sükûtun Harman Yerinde Bir Ruh
Seymenlik İslam kültürü ile Anadolu’da yeniden yoğrulmuş, yeniden yazılmıştır. Seymenlerin Türkiye’de varlık biçimi Anadolu’ya yayılmış muhtelif isim ve muhtevalı yapılar halindedir. Çankırı’da ve Sandıklı’da Yarenler, Aydın’da Efeler, diğer Ege bölgelerinde Zeybekler halinde varlıklarını devam ettirmekteler.
Ankara’da görünür olmaları ise 27 Aralık 1919 Mustafa Kemal Paşa’nın şehre ilk gelişinde karşılanmasıyla hafızalarda yer etmiştir. Dikmen sırtlarında o gün Ankara’nın farklı bölgelerinden gelen üç bin kadar atlı ve yedi yüz yaya Seymen, tam takım ve teçhizatlı olarak karşılama yapmışlar. Ankara vilayet olunca o zaman bağlı kaza olan Yozgat’tan bile gelen seymenler olmuştur.
O gün padişahın Fahri Yaveri ünvanıyla Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa ve maiyetini karşılayanlar arasında bulunanların mahiyetini D. Mehmet Doğan’ın kaleminden okuyalım;
‘’Seğmenlerin arkasında Ankara’da bulunan tarikatlara mensup dervişler; nakşiler, sadiler, rüfailer, kadiriler, mevleviler, bayramiler… kendi kıyafetleri ile yerlerini almışlar. Tabii Ankara esnafı, ahiler de mesleklerine göre, keçecisi, bakırcısı, demircisi, tiftikçisi, debbağı, sofçusu vs. vs. kendi kıyafetleriyle alaya dahil olmuşlar. Enver Behnan, rufaî dervişi Muharrem ile görüşmüş: “Topçu şeyhi efendi dervişleri topladı. Taceddin ve Hacıbayram sancaklarını aldık, şeyh o gün hepimize ateş verdi, onu yedik. Ondan sonra kudüm çalarak, hu çekerek alaya katıldık” demiş.
Esnaf ve sanatkârların arkasında mektep talebeleri sıralanmışlar, Çankaya ve Dikmen tepelerinde güzel sesli hafızlar sala ve ezan okuyorlar…’’
Tarihi ve hikayesinden de anlaşılacağı üzere Seymenlik kimliğini ve gücünü inancından ve maneviyatından almaktadır.
Seymenlik üzerine pek çok isim ve düşünce adamı çalışmalar yapmıştır. D. Mehmet Doğan’ın da araştırma ve........
© Maarifin Sesi
