menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

 Acemi Seyyahın Gezi Notları – Edirne(1)

6 0
01.12.2025

Okulun gezi kulübünden sorumlu üç öğretmenden biri olarak 2025 Kasım ayının yirmisinde, öğrenciler pek gönüllü olmasalar da, yarım ağız Edirne gezisine razı olmuşlardı.

Tur şirketinin kendimizi uzay mekiğinde gibi hissettiğimiz yüksek, aracın ön camı köşeli rahat otobüsüne yerleşerek Darıca’dan Edirne’ye doğru ilk seyahatime başlıyorum. Benim ilk gidişimdi öğrencilerin pek çoğunun da ilk gidişi… Kırk altı öğrenci, dört öğretmen bir de türkücü şoför… Müzikler çala oynaya, biraz sohbet biraz uyku Edirne göründü… Meriç nehri Yunanistan ile sınır, Edirnekapı sınır kapısı, uzaklardan, uzak olmayan uzaklarda tam karşısı Yunanistan. Bir zamanlar ecdat yadigârı şimdi garip vatan. Karaağaç’ın otantik evleri, iki katlı ağaçların arasında uzanan yollar, odun ateşinde bir kafe, közde Türk kahvesi… Karaağaç, Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak aldığımız mahalle. Bizim tazminat biraz ucuza gitti diye düşünmeden edemiyorum. Meriç nehrinin üzerinde öğrencilerimle gururla fotoğraf çekiniyoruz. Osmanlı dedemin varlığının kokusu geliyor burnuma, omuzlarım daha bir dikleşiyor, atalarımla gurur duyarak başımı dikleştirip rumeliye doğru bakışlarımı uzatıyorum.

II. Abdülhamit’in siyasi çalışmaları, toprak bütünlüğünü sağlama çabasıyla yaptırdığı tren istasyonunda da fotoğraflar çekiniyoruz. Varlığının yorgunluğunu hissettirmemeye çalışan kara trene bakarken, ne yanık kara sevdalıların türkülerinin sesi mırıldanıyor kulaklarımla… Kara tren gecikir belki hiç gelmez…

Rehbere arka tarafımda duran ahşap binayı soruyorum. Anlatacağım diyor ve açıklamalarına devam ediyor…Balkan savaşlarından, mezalimden kaçan insanların, salgın hastalıklarla boğuştuğu dönemde karantina oteli gibi bir misafirhane… Yanına yaklaşmak istemiyorum fazla, acıların ahların sesleri vardır hala duvarlarında… Sonra rehber açlıktan insanların hayatta kalabilmek için ağaçların gövdelerini yedikleri bölgeyi gösteriyor. Gözlerimin önüne siyah beyaz fotoğraf geliyor, bir kitabın sayfasında görmüştüm, gövdesi yenik ağaçları ve baygın düşmüşinsanları… ‘’Zağra Müftüsünün Anıları’’ kitabını da burada söylemeden geçmemeli. Balkanlarda, müslümanlara yapılan Sırp zulmünü, müftünün şahitliğinde yazdığı kitap. Üniversite yıllarımda okuyup unutmadıklarımdan…

Gezimiz devam ediyor, Edirne’nin meşhur tava ciğerinin de tadına bakacak olmanın heyecanında değilim desem yalan olur… Bir yemek zaaafiyetinin abonelerinden........

© Maarifin Sesi