İsmail Usta’nın Ardından
İsmail Usta
“ Hani koşup gelseler o karanlık diyardan,
Ve hemen toplansalar yarenlik köşesinden;
Anılar getirseler o eski zamanlardan,
Hepsi kendi neşesi, hepsi kendi sesinde.
Eski kuşaktakiler, yeni kuşaktakiler
Gelseler yine öyle gözlerimin önüne;
Gelseler birer-birer sonsuz uzaktakiler.
İsmail Usta’yı Erzurum’un eski otellerinden, Gündoğdu Palas’ın kahvehanesinde tanıdım.
Burası bir kısmı ile eski kıraathanelerin misyonunu, diğer bir kısmı ile de günümüz oyun salonlarının o yeknesak sefaletini andıran garip bir yerdi. Ben, çok sevdiğim, kağıt oyunlarına fazlaca düşkün bir arkadaşımı görmek için oraya giderdim.
Oyun masasında arkadaşımın yanına oturur, anlamadığım kağıt oyunlarını seyrederek o’nun oyuna doyup çıkmasını beklerdim. Sonra kütüphaneye. Sinema yahut da babasına ait marangoz atölyesine giderdik. (Arkadaşımın babası, sanatkâr, musikişinas ve ehlidil bir insandı. Allah rahmet eylesin.) Bu yerlerin kazandıracağı mutluluk ve tatmin için, kahvehanenin o dumanlı, kirli ve gürültülü atmosferine, sigara içmeyen bir insan olarak katlanırdım.
Oyun bazen öylesine uzardı ki, cebimdeki kitaba, yahut hayallerime sığınır, çevreye kapanırdım. Gençlik işte… arkadaşlıkları mübalâğalı ve gariptir. Evet bu atmosfer içinde bir zaman sonra; çay ocağına yakın masalarda oturan, yaşlı, orta yaşlı, halktan, bazı insanlar gözüme çarpar oldu. Ancak bu insanlar, mahallede, sokakta çarşıda tanıdığım insanlardan farklı bir hava yayıyordu etrafa. Zaman içinde ben de, artık arkadaşımı oyun masasında değil, o gurubun çevresinde bekler oldum. Arkadaşım oyuna doyardı, ama ben bu çevrenin havasına doyamazdım. Bu sefer o beni bekler, bu tipler arasında beğenmediklerini bahâne ederek huysuzlanırdı.
İşte beni bu farklı çevre içinde en çok etkileyen, hatta çarpan, görünüşü ile tamamen zıt bir şahsiyet ve ruh yapısı olan, günlerce ağzım bir karış açık, şaşkınlık ve hayranlıkla........
© Maarifin Sesi
