Bilinmezliğin İçinde Yaşamak
İnsan, hayatta kalabilmek için çevresindeki olayları kontrol etmek, bilmek ve ona göre davranmak ister. Çünkü bilinmezlik ve belirsizlik, insan psikolojisinin en temel ihtiyaçlarından biri olan güven duygusunu yerle bir eder.
Alexandre Dumas, Monte Cristo Kontu adlı romanında “Belirsizlik, tüm işkencelerin en kötüsüdür” der. Çünkü kötü bir haber bile, en azından onunla nasıl başa çıkacağını planlama imkânı sunar.
Oysa belirsizlik, insanın hayal gücünü harekete geçirir ve insan böyle durumlarda en kötüsünü hayal etmekten kendini alamaz. Düşmanın şekli yoktur; savaşılması gereken şey, sürekli değişen ihtimallerin kendisidir. Zihin her olasılığı düşünür, en kötü senaryolara hazırlanır ama asla emin olamaz. Belirsizlik, beraberinde sabırsızlığı da getirir ve bu ikisinin birleşimi, bir tür zihinsel işkenceye dönüşür.
Örneğin, bir insan sevdiği birini kaybettiğinde büyük bir acı yaşar ve yasını tutar. Fakat bu kişi bilinmezlik içinde yok olmuşsa, “Acaba yaşıyor mu?”, “Acaba acı çekiyor mu?”, “Acaba bulabilecek miyim?” gibi onlarca düşünceyle bu durum hiç bitmeyen bir işkenceye dönüşür. Aynı şekilde, “Kanser miyim, yoksa sadece grip mi?” kaygısı, bazen kesin bir teşhisten bile daha ağır gelir. Bir ilişkide her sabah “Ne olacak?” sorusuyla uyanmak da insanı tüketir. Çünkü bu yalnızca........
© Korkusuz
