menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ezgi Tanergeç ile Tuzlu Yüz’e dair: “Tuzun kendisi beni içine çekti”

13 11
22.10.2025

İlk romanı Devridaim ile Orhan Kemal Roman Armağanı ve Turgut Özakman İlk Roman Ödülü’nü kazanan Ezgi Tanergeç, üçüncü kitabı Tuzlu Yüz’de insanın içindeki sesi, emeği, suçluluk duygusunu ve hayatta kalma içgüdüsünü çarpıcı bir hikâyeyle anlatıyor.

Köye adını veren ama gün geçtikçe kuruyan, halkının da içini kurutan bir tuz gölü… Tuzlukarnı halkının tüm yaşamı, umutları, geleceği bu kuruyan göle bağlıdır. Bu gölle büyüdüler, onunla var oldular, doyup direndiler. “Şimdi tuz bozuldu,” diyorlar. Peki, tuzu bozan ne, kim? Terleriyle, gözyaşlarıyla ve suçlarıyla tuza karışan köy halkı mı? Halkın tüm umutlarını tekelinde tutan şirket mi, iklim krizi mi? Yoksa bembeyaz tuzun üstüne düşen bir gölge mi?

Psikolojik gerilimi ve Anadolu’nun gerçekliğini iç içe geçiren roman, kadınların görünmez emeğini, doğanın sömürülüşünü ve patriyarkayı yakıcı bir beyazlıkla karşımıza koyuyor. Ezgi Tanergeç ile Tuzlu Yüz’e dair söyleştik…

Roman, Anadolu’yu, halkının sesini ve emeğini, çok katmanlı bir hikâyede buluşturuyor. Sermaye, doğanın sömürülüşü, kadının görünmeyen emeği, erkeklik ve bir cinayet… Tuzlu Yüz’ün çıkış noktası nedir? Fikir nasıl doğdu?

Aslında Tuzlu Yüz’ü yazmaya başladığımda başka bir proje üzerinde çalışıyordum. Yeni bir roman fikri arayışında değildim ama insanın zihni hep açıktır; bir gün, yıllar önce yaptığım bir araştırma geldi aklıma. Televizyonculuk dönemimde kaybolan meslekler üzerine çalışmıştım; yorgancılık, kalaycılık gibi artık unutulmaya yüz tutmuş işler… Tekrar araştırdığımda o listede olmayan başka bir meslek, “tuzculuk” dikkatimi çekti. Tuzculuk da artık kaybolmaya yüz tutmuş bir meslek.

Hem tuzun kendisi doğada eksiliyor hem de başka diğer alanlarda olduğu gibi burada da insan emeğinin, işgücünün yerini makineler almaya başlıyor. Önceleri sadece bir meslek olarak ilgimi çeker sanmıştım ama kısa sürede tuzun kendisi beni içine çekti. Hem doğayla hem insanla hem de günah ve arınma kavramlarıyla böylesine güçlü bir sembol olması çok etkiledi ve Tuzlu Yüz’ü yazarken buldum kendimi.

Romanın merkezinde yer alan Haydar, sıradan bir adam, sıradan bir hayat içinde sıkışmış, amcasının ona verdiği görev sonrası içinde susmak bilmeyen sesler ile vicdan muhasebesi yapıyor. Bu noktada........

© Kısa Dalga