Ben olsaydım ne hissederdim?
Sosyal farkındalığın gücünü çocuklara nasıl kazandırabiliriz?
Yolda düşen birini gördüğünüzde yanından geçip gider misiniz? Ya da bir arkadaşınız üzüldüğünde “Bu da üzülecek ne var?” mı dersiniz? Eğer bu sorular size soğuk ve rahatsız edici geldiyse, içinizdeki sosyal farkındalık hala canlı demektir. Çünkü sosyal farkındalık, sadece başkasının acısını hissetmek değil, aynı zamanda onun duygularını önemsemek, bakış açısını anlamaya çalışmak, farklılıklarına saygı duymak ve birlikte yaşamanın sorumluluğunu üstlenmektir.
Günümüzde birçok çocuk, dijital dünyanın hızında başkasını duymayı, anlamayı ve beklemeyi unutabiliyor. Oysa sosyal farkındalık; evde, okulda ve sokakta çocuklara yön verecek en temel becerilerden biri. Peki ama bu beceri nasıl gelişir ve biz yetişkinler bu yolculukta çocuklara nasıl eşlik edebiliriz?
NE GİBİ BECERİLER SOSYAL FARKINDALIK ADI ALTINDADIR?
Sosyal farkındalık denince çoğumuzun aklına ilk olarak empati gelir. Gerçekten de empati, bu becerinin temel taşlarından biridir; ama tek başına yeterli değildir. Aslında sosyal farkındalığı, bir çatı gibi düşünebiliriz. Bu çatının altında birçok beceri bir araya gelir ve birbirini tamamlar.
Empati, bir başkasının ne hissettiğini, ne düşündüğünü fark etmek ve duygularına içtenlikle yaklaşabilmek demektir. Ancak bununla birlikte, olaylara sadece kendi gözümüzden değil, başkasının yerinden de bakabilmek gerekir. İşte bu beceriye bakış açısı geliştirme diyoruz. Aynı olayın farklı insanlar için farklı anlamlara gelebileceğini kavramak, çocuklara hayat boyu rehberlik edecek bir düşünme biçimidir.
Bir diğer önemli unsur, farklılıklara saygı ve onları takdir edebilme becerisidir. Bu, sadece başkalarının bizden farklı olabileceğini kabul etmek değil; aynı zamanda bu farklılıkların hayatı zenginleştirdiğini görebilmektir. Birey, başka bir dine, dile ya da fiziksel özelliğe sahip bir arkadaşını “öteki” gibi görmeden, onunla ortak bir zemin kurmayı öğrenir.
Sosyal farkındalık aynı zamanda duyguları önemsemeyi içerir. Bir arkadaşının üzgün ya da sinirli olduğunu fark eden bir kişi, bu duyguları küçümsemek ya da görmezden gelmek yerine onları ciddiye almayı öğrenmelidir. Bu da beraberinde saygı duymayı getirir. Sadece büyüklere değil, akranlarına ve küçüklere de saygı duymak; her bireyin........
© Kıbrıs Postası
